Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eriştiğinden hep daha fazlasını talep eden bir kişiliğe sahip olduğu herkesin malumu. Bu yüzden Erdoğan, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin lideri Kenan Evren’in güç ihtiyaçlarına göre dizayn edilmiş olan 1982 Anayasası’nın cumhurbaşkanına verdiği muazzam güçleri bile, tabii bu güce eriştikten sonra, yetersiz buluyor. Her şeye rağmen kontrol ve denge mekanizmalarını oluşturmuş 1982 Anayasası’nın güçler ayrılığı sistemini fillen yok etmiş; yürütme, yargı ve yasama güçlerini doğrudan kendisine bağlamış olmaktan bile tatmin olmuyor.
Mevcut durumu şu ya da bu şekilde ama mutlaka yapmak zorunda olduğu yeni bir anayasanın güvencesi altına almadan ve gücünü sorgulanamaz Ortaçağ krallıklarından bile öteye taşımadan rahat edecek gibi de görünmüyor. Yani Erdoğan’ın ihtiyaç duyduğu ve tam olarak ne olduğunu sadece kendisinin bildiği nev-i şahsına münhasır bir “başkanlık sistemi”ni kuracak olan bu yeni anayasanın daha fazla hukuk ve adalet, hak ve özgürlük, demokrasi ve şeffaflık getirmesini kimse beklemesin. Başarabilirse bu anayasanın en önemli fonksiyonu, mevcut arızi durumu kurumsallaştırarak konsolide etmek, bu arızi hali sistemleştirerek sürdürülebilir hale getirmek ve mevcut anayasanın ihlali olan tüm eylem ve hedefleri suç olmaktan çıkarmak olacak.
Bu bağlamda Erdoğan’ın “üniter sistemli başkanlık örneğini Hitler Almanyası’na baktığınızda da görürsünüz” açıklaması ne bir gaftır, ne de bir sürç-i lisandır. Tüm dünyada büyük ses getiren Erdoğan’ın bu sözünü düzeltmek için danışmanlarının giriştiği çabalar ise beyhude. Çünkü, Erdoğan’ın bu tuhaf sözünden ziyade, kendisini yakından takip edenler için bu tuhaf sözünü anlamlı kılan şey anti-demokratik, hukuksuz, keyfi ve intikamcı eylemlerinin büyük ölçüde Hitler Almanyası’yla benzeşmesi. Gerçek bir demokratik siyasi parti olma hüviyetini çoktan kaybetmiş AKP ise bu yolda Erdoğan’ın başarıyla kullanabileceği Hitler’in NAZİ partisi gibi kullanışlı bir aparattan ibaret kalıyor.
Bütün bunlara rağmen ne Erdoğan’ın bir Hitler, ne de AKP’nin halifeliğine biat ettiği Bağdadi’nin her emrini yerine getiren IŞİD benzeri bir örgüt olduğunu söyleyebiliriz. Şu aşamada bunu söylemek ciddi bir haksızlık olur. Henüz değil.
Evet doğru, Erdoğan kendi cephesindeki ya da karşısındaki hiç bir muhalifine hayat hakkı tanımak istemiyor. Ama 1934’ün bir yaz akşamına denk gelen Hitler’in “Uzun Bıçaklar Gecesi”nde yaptığı gibi 80 civarındaki öndegelen muhalifini bir gecede ve doğrudan kendisi elini kana bulayarak ortadan kaldırmıyor. Kabul edelim ki, Erdoğan henüz böyle bir şey yapmış değil.
Evet doğru, Erdoğan da Hitler gibi peşinde koştuğu muhayyel imparatorluğu inşa etmek için daha büyük bir yaşam alanının (lebensraum) hayalini kuruyor. Her hal ve adımından belli ki bunun için bazı komşu ülkelerin topraklarını yönetimi altına almak istiyor. Ama Hitler’in çevresindeki ülkeleri fiilen işgal etme noktasına henüz gelmiş değil. Henüz değil.
Evet doğru, Erdoğan da Hitler gibi düşmanlıklardan, krizlerden, kaostan ve şiddetten güç devşirmeyi iyi biliyor. Elde ettiği gücün verdiği cesaretle ve büyük bir pervasızlıkla hareket edebiliyor. Ama bu gücünü yine de Hitler kadar cüretkar ve onun kadar hesapsız kullanmıyor. Mesela, başka türlü halletmek mümkünken Rus uçağını düşürerek kendi kitlesinin gözünde daha da kahramanlaşıyor. Ama uçağı düşürülmek suretiyle Türkiye’ye düşman edilen Rusya’yı Hitler gibi işgale girişecek kadar açık bir imkansızın peşine düşmüyor. Henüz değil.
Evet doğru, Erdoğan da Hitler gibi kendi ülkesinde yaşayan bazı toplumsal kesimleri insan olarak görmüyor. Elinden gelse tek tek fişlettiği bu insanların kapılarına kocaman birer işaret koyduracak. Kim olduklarını belli edecek işaretli elbiseler giydirecek onlara. Hepsini toplumsal nefret objeleri haline getirerek hiç bir itiraz duymadan ortadan kaldırılmaları için uygun zemini hazırlayacak... Aslında önemli ölçüde bu denilenleri yapmış da bulunuyor. Bazı hukukçular Erdoğan rejiminin yaptıklarının soykırım ölçeğine ulaştığını savunsa da bu despotik rejim muhalif gördüklerini ortadan kaldıracak sistematik bir fiziki soykırım işine henüz girmiş değil. Henüz değil.
Evet doğru, Erdoğan da Hitler gibi kendisine koşulsuz sadaket gösterip kul köle olacaklar dışında bürokraside, iş hayatında, kültür dünyasında, medyada, sivil toplumda veya siyasette hiç kimseye hayat hakkı tanımak istemiyor. Kendi görüşünde olmayan tüm kamu görevlilerini tek tek fişliyor, etiketliyor, düşmanlaştırıyor ve görevlerinden alıyor. Bazılarını ise uyduruk suçlamalarla yargılamadan yıllarca hapishanelerde süründürüyor. Ama hakkını yememek lazım. Bilebildiğimiz kadarıyla hedefe koyduğu kamu görevlilerini fiziken ortadan kaldırma yöntemine henüz başvurmuş değil. Henüz değil.
Evet doğru, Erdoğan da tıpkı Hitler gibi kendi sesinden ve fikirlerinden başka ses ya da fikir duymak istemiyor. En cılız farklı sese ya da görüşe bile tahammül edemiyor. O yüzden Türkiye’deki medyanın yüzde 90’ını tamamen kontrol altına almış bulunuyor. Gerçekler ne kadar rahatsız edici, ne kadar berbat olursa olsun Erdoğan emrindeki bu eşsiz propaganda makinası sayesinde kitleleri istediği gibi yönlendirebiliyor. Yalanı, iftirayı, çarpıtmayı, medyatik linci ahlak haline getiren profesyonel ya da gönüllü propagandistleri ise Goebbels’i hiç aratmıyor. Ama yine de Erdoğan rejimi doymak bilmiyor. Bu yüzden bir gecede 14 TV kanalını susturuyor. Bir günde 2 gazeteye, 2 TV’ye el koyabiliyor. Bir-iki ay içerisinde yüzlerce gazeteciyi işsiz bırakıp, onlarcasına yüzlerce dava açarak iş yapamaz hale getirebiliyor. Ama elinizi vicdanınıza koyun hala tek tük de olsa, cılız da olsa, kimseye ulaşmasına müsaade edilmese de muhalif sesler yok mu bu ülkede? Yani tam olarak Hitler Almanyası gibi değil durum. Henüz değil.
Evet doğru, bütün muhalif gazeteciler, aydınlar, akademisyenler yazabildiklerini, söyleyebildiklerini her an işlerinden atılabileceklerinin, çalıştıkları gazetelere, TV’lere, üniversitelere, yayınevlerine el konulabileceğinin, sokakta linç edilebileceklerinin ya da öldürülebileceklerinin endişesi içerisinde ve bunun farkında olarak söyleyip yazıyor. Ama neticede hapse tıkılan gazeteci sayısı 30’larda, davalarla ve tehditlerle bunaltılsalar da gazeteciler ve aydınlar henüz sokak ortalarında sadece tartaklanmakla, dövülmekle yetiniliyor. Gazetecilerin ve aydınların kitlesel suikastlerin, cinayetlerin hedefi yapıldıklarını henüz söyleyemeyiz. Henüz değil.
Evet doğru, Erdoğan Türkiye’sinde acımasız kitlesel cezalandırmalar konusunda Hitler Almanyası’nı çağrıştıran durumlar yok değil. Bakın işte siyasal menfaatler uğruna yapılan kirli pazarlıklarla güçlenmelerine yıllarca göz yumulan PKK terör örgütü bahane edilerek yüzbinlerce insan yaşadıkları şehirlere hapsediliyor. Masum insanlar haftalarca süren bu hukuksuz kuşatmalarla aç-susuz bırakılıyor. Yaşlılar, kadınlar, bebekler öldürülüyor. Ama kabul etmeliyiz ki insanlar henüz kitleler halinde gaz odalarına gönderilmiş değil. Henüz değil.
Evet doğru, Erdoğan rejimi polis teşkilatını yok edip, doldurduğu yandaşlarla bu teşkilatı kendisine bağlı partizan bir milis gücüne dönüştürmenin çabası içerisinde. Üstelik durumdan vazife çıkaran bazı gençler biraraya gelip kendilerine “Erdoğan’ın Askerleri” diyerek hızla örgütleniyorlar. Şiddetle aralarına mesafe koyma ihtiyacı duymayan bu gençlerin fırsatını bulduklarında neler yapabileceklerinin küçük bir örneğini hedefe konan HDP’nin binalarına karşı giriştikleri saldırganlıkla ve bazı medya organlarına yaptıkları saldırılarla gördük. Saldıranların Erdoğan rejimi ve AKP hükümeti tarafından nasıl ödüllendirildiklerini de. Ama kabul edelim ki henüz Hitler’in SS’leri kadar (Storm Soldiers) örgütlü, güçlü ve kıyıcı değiller. Henüz değiller.
Evet doğru, Erdoğan rejimi kendisine boyun eğmeye direnenlerin şirketlerine belki Hitler gibi el koyuyor. Muhalif gördüklerini işlerinden edip, iş bulamaz hale getirip aileleriyle birlikte açlığa mahkum ediyor. Ağır silahlı polisler eşliğinde kreşlere, okullara, yurtlara baskın üzerine baskınlar düzenletip insanları yıldırmaya çalışıyor. Hala yılmayanları geceyarıları gözaltına aldırtıyor. Boyun eğmemekte direnenleri tutuklatıyor. Evet bunları yapıyor ama muhalif gördüklerini doğrudan duvar önünde kurşuna dizdirip henüz infaz etttirmiyor. Henüz değil.
Evet doğru, Erdoğan rejimi genç, yaşlı, kadın demeden masum insanları bir geceyarısı evlerinden topluyor. Tıpkı Hitler’in toplama kamplarında olduğu gibi, aralarında yaşlı ve hastaların bulunduğu bu insanları kışın dondurucu soğuğunda spor salonlarında oluşturulan demir kafeslerde topluyor. Tedaviye ihtiyacı olan hastalara günlerce tedavi imkanı, bebeğini emzirmek zorunda olan annelere günlerce emzirme izni verilmiyor. Ama kabul edelim ki Erdoğan rejimi ve AKP iktidarı ne bu insanları gaz odasına yolluyor, ne de IŞİD gibi bu insanları hapsedildikleri kafeslerde ateşe veriyor. Henüz değil.
Yeniden ifade etmek gerekirse ne Erdoğan henüz bir Hitler, ne de AKP henüz bir IŞİD. Evet, henüz değiller.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder