Kuruluşundan beri demokratik yeni bir anayasa yapma sözü veren AKP, 2007 seçimleri öncesi tekrarladığı bu sözünü 2011 seçimlerinin en baskın vaadi haline getirmişti. 2007 yılında Anayasa Profesörü Ergün Özbudun önderliğinde ehil bir ekibe hazırlattıkları taslak bu yönde iyi niyetli bir adım olarak tarihe geçmişti. Bu başarılı ve dengeli taslağın AKP tarafından budanarak siyasileştirilmesi ise tüm demokrat çevrelerin tepkilerine yol açmıştı. Son birkaç yılda yaşananlar ışığında bakıldığında Özbudun’un özgürlükçü/çoğulcu/demokrat Anayasa taslağının AKP ve Erdoğan tarafından neden benimsenmediği artık daha iyi anlaşılabiliyor.
Tüm diğer iktidar namzedi
siyasi partiler gibi, askeri darbe eseri 1982 Anayasasını değiştirme vaadini siyasi
bir yem olarak kullanan AKP, 2011 seçimleri sonrası Meclis’te bu vaadini
gerçekleştirmek yerine bir “Anayasa Uzlaşma Komisyonu” kurarak oyalama
yöntemlerine yönelmişti. Ancak hemen itiraf etmeliyim ki, AKP “yeni Anayasa
yapma” konusunda sanki bu sefer daha samimi gibi. Peki, samimiyetle yapmaya
niyetlendikleri bu yeni anayasanın demokrasi, hukuk ve özgürlük beklentileriyle
herhangi bir ilgisi olacak mı? İşte orası çok şüpheli…
AKP, “yeni anayasa” yapma
konusunda bu sefer samimi çünkü mevcut Anayasa maddelerine, hukuk ilkelerine,
yargı kararlarına ve demokratik teamüllere hiçbir saygısı olmayan Erdoğan,
kendisini daha da güçlendirecek yeni bir anayasa istiyor. Bu yeni anayasanın hukuka
saygılı, temel insan haklarına ve özgürlüklere duyarlı demokrat çevrelerin arzu
etmeyeceği bir anayasa olacağı ise şimdiden belli. Çünkü AKP’nin derhal
kollarını sıvamasına yol açan bu çabanın ana motivasyonunu daha fazla güç isteyen
Erdoğan’ı mutlu etmek oluşturuyor. Erdoğan’a istediğini vermek için yola
çıkılan yeni Anayasa arayışının demokrasiyi ilerletmesi, hukuk devletini
yeniden rayına oturtarak güçlendirmesi, hak ve özgürlükleri genişleterek geliştirmesi
hiç beklenebilir mi?
Mevcut Anayasa’yı sürekli
ihlal eden, oldu-bittileri ve fiili durumlar oluşturmayı bir yönetim tarzı
olarak benimseyen Erdoğan’ın “yeni Anayasa” kılıfı altında bir diktatoryal sistem
arayışında olduğundan şüphelenmek için sebep çok. Tıpkı III. Napolyon’un 1851’de
Fransa’da gerçekleştirdiği gibi… Erdoğan gibi III. Napolyon da maceralı
hayatının bir aşamasında cumhurbaşkanı seçilmişti. Ancak Cumhurbaşkanlığı
koltuğundayken bir süre sonra elindeki yetkilerle yetinememiş, Meclis’e ve
hükümete darbe yapmış ve kendisini İmparator ilan etmişti. Parlamentoyu ortadan
kaldırmış, aralarında Victor Hugo’nun da olduğu 1545 kişiyi sürgüne yollamıştı.
59 muhalifine ise idam kararı (5’i infaz edilmiştir) verdirtmişti.
Kaostan bunalan, geçmişin
belirsiz ve acı dolu günlerine geri dönmekten korkan çeşitli halk kesimlerinin
desteğini almayı başaran III. Napolyon, bu desteğine karşılık halka, Erdoğan’ın
tüm muhaliflerini sindirmek için çıkarttığı “makul şüphe yasası”nın aksine, “makul
ölçüde özgürlük” sözü vermişti. Ancak özgürlük sözüne rağmen en ceberut “polis
devleti” yöntemlerini uygulamaya koymuştu. “Bonapartizm”i bir ideoloji haline
getirmiş, ekonomi ve refahta bazı geçici iyileştirmeler olmakla birlikte Fransa’yı
sonu felaketle biten demir yumruklu bir diktatörlük rejimi ile yönetmişti. Şimdi,
biraz farklı yöntemlerle de olsa, biz de Fransa’nın III. Napolyon tecrübesine
benzer bir tecrübeyi yaşamanın eşiğinde bulunuyoruz.
Bu eşiği aşmak için ise
sadece Erdoğan’ın arzularını kendisine dava edinmiş güçlü bir siyasi partiye ve
bu eşiği aşmaya istemeyerek de olsa alet olacak basiretsiz bir muhalefete
ihtiyaç var. Tamamen Erdoğan’ın kontrolünde hareket eden AKP’nin bu konudaki yoğun çabası elbette ki anlaşılabilir bir durum. Ama bu
çabanın asıl niyeti belli olduğu halde, şu ana kadar HDP dışında, Meclis’teki
muhalif partilerin kurulan uzlaşma komisyonuna üye vermekteki acelecilikleri hakikaten
şaşırtıcı. Muhalefet partilerinin ülkede sanki yeni bir anayasa yapmak için
gerekli tartışmaların yapılmasına uygun demokratik ve özgürlükçü bir iklim
varmış gibi hareket etmekte kendi kendilerini bu kadar çabuk nasıl ikna ettiklerini
hakikaten çok merak ediyorum.
Bu muhalif partiler gazetecilerden
akademisyenlere, sivil toplumdan aydınlara varıncaya kadar herkesin
susturulduğu, korkutulduğu, sindirildiği bir ortamda sahiden özgürlükçü yeni bir
anayasanın yapılabileceğine mi inanıyor? Hakikaten, 6 milyon oy almış HDP’nin
kapatılmasından, bu partinin önde gelen isimlerinin tutuklanmasından söz edilen
bir ortamda mı demokratik yeni bir anayasa yapılacak? Tüm muhalif isimlere polis
baskınlarının yapıldığı, üzerlerinde her türlü baskının kurulduğu, ana
muhalefet partisi CHP’nin liderine bile soruşturma üzerine soruşturma açıldığı
bir ortamda mı özgürlükçü yeni bir anayasa tartışılacak? Yargının Erdoğan
rejimi ve AKP iktidarının elinde bir dikta sopasına dönüştürüldüğü, hoşa
gitmeyen her ses çıkaranın başına balyoz gibi indiği bir ortamda mı hukuku ve
adaleti esas alacak yeni bir anayasa yapılacak?
İş dünyasının keyfi el koymalar
ve mali cezalarla sindirildiği, muhalif görülen iş çevrelerinin şirketlerinin Erdoğan
rejimi ve AKP hükümeti tarafından gasp edildiği bir ortamda mı rekabetçi
piyasayı öngören yeni bir anayasa yapılacak? Muhalif gazetecilerin tutuklanarak
hapse atıldığı, binlercesinin işlerinden edildiği, yüzlercesinin açılan
soruşturmalar ve güdümlü davalarla boğulduğu bir ortamda mı hak ve
özgürlüklerin garantisi yeni bir anayasa yapılacak? Muhalif gazetelere el
konulduğu, bağımsız TV’lerin yayın yapamaz hale getirildiği bir ortamda mı çok
sesliliği esas alan yeni bir Anayasa yapılacak? Geçmişteki cesur çıkışlarıyla
tanınan Sezen Aksu gibi toplumun her kesiminin severek dinlediği bir sanatçının
bile “herkes tarafından tembihlendim, konuşamam” dediği bir korku ikliminde mi farklılıklara
saygılı çoğulcu yeni bir anayasa yapılacak?
Diyelim ki CHP, MHP ve
HDP sonuçları peşinen belli olan böyle bir sürece alet oldular ve yeni bir
anayasa yapıldı. Sanıyor musunuz ki bu yeni anayasa demokrat ve özgürlükçü
çevrelerin beklediği gibi demokratik, çoğulcu, özgürlükçü bir ruhta ve evrensel
hukukun gereklerine uygun bir anayasa olacak? Hiç sanmam.
Elbette ki önünde küresi
olan bir kahin değilim. Ama geçmişte benzer süreçler yaşamış halkların ilham
verici tecrübelerinden ders alarak size olacakları peşinen söyleyeyim. Bu sözde
yeni anayasa çabaları sayesinde Erdoğan Rejimi hızla yerleştirdiği dikta
sitemini konsolide etmek için ihtiyaç duyduğu çok kıymetli zamanı kazanmış
olacak. Her şeye rağmen sonuca ulaştırılması durumunda bu yeni anayasa Erdoğan’ı arzu
ettiği nitelikteki bir tuhaf başkanlığa taşırsa ne ala. Peki bunu başaramayacak
olan bir anayasanın hayata geçmesi sizce mümkün olabilir mi? Güçler
ayrılığı/dengesine dayalı parlamenter sistemi kodlayan mevcut anayasanın hiçbir
maddesine ve kurumsallaştırdığı siyasal sistemin hiçbir ilkesine saygı göstermemek
suretiyle 150 yıllık tecrübeye dayalı parlamenter sistemi çöpe çeviren Erdoğan’ın,
şu ya da bu sistemi getiren ama Erdoğan’ı mutlu edemeyen, henüz sistemleşmemiş bir
anayasaya geçit vereceğini mi sanıyorsunuz?
Kamuoyu araştırmalarına
göre yüzde 52,4’ü mevcut parlamenter sistemden, sadece yüzde 31’i bilerek ya da
bilmeyerek başkanlıktan yana olan bir halka rağmen icracı başkanlık sistemini
getirme amaçlı bir anayasa yapma çalışmalarının ne kadar demokratik olduğu ise
ayrı bir konu tabii. AKP’li seçmenin bile yüzde 43’ünün ikna edilemediği belirsiz bir
sistem için bu kadar uğraşmaya yol açan kuşkulu motivasyondan sadece ben mi
irkiliyorum?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder