26 Ocak 2016 Salı

Demografik mühendislik ve göç stratejileri


En çirkin siyaset insanların hayatları ve yaşam alanları üzerinden yürütülen siyasettir. İnsanların hayatlarını, onurlarını, yüzlerce yıllık geçmişlerinden kendilerine ulaşmış sosyo-kültürel çevrelerini ve alışkınlıklarını umursamadan yaşam alanlarından ayrılmaya zorlanması kadar büyük bir insanlık suçu yoktur. Ama ne yazık ki bu suç, bugün dünyada en sık işlenen bir kitlesel suç niteliğindedir.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNCHR) son verilerine göre evlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kalan dünya genelinde 60 milyon insan bulunuyor. Bu aynı zamanda UNCHR’ın bugüne kadar tespit ettiği en yüksek rakamı da oluşturuyor. Bundan 10 yıl önce 37,5 milyon olan mültecilere 2014 yılı boyunca her gün ortalama 42 bin 500 kişi katılmış. Savaşlar, çatışmalar ve yoksulluk yüzünden dünyadaki her 122 kişiden biri ya mülteci ya da kendi ülkesi içinde yerinden edilmiş durumda. Yine UNCHR’a göre, sadece mültecilerden oluşan bir ülke olsaydı dünyadaki en büyük 24. ülke olurdu.
Maalesef, her bakımdan bir trajedi olan mülteciler sorunu zaman zaman trajik bir insani sorun olmanın ötesine geçebiliyor. Son olarak Avrupa kapılarını zorlayan Suriyeli mülteciler örneğinde görüldüğü gibi mülteciler bazı siyasi hedefler doğrultusunda kitlesel insan dalgalarına ve bir çeşit nüfus bombasına dönüştürülebiliyor. Uluslararası örgütlerin Türkiye’ye sığınan 2,5 milyon civarındaki Suriyeli mülteciye yardım tekliflerini yakın zamana kadar hep reddeden Erdoğan Rejimi’nin, uluslararası alandaki sıkışmışlığına sonuç veren bir çare olarak, mülteci dalgalarını AB ülkelerinin üzerine salması hiç şüphesiz ki bu çirkin stratejinin en son örneklerinden birini oluşturuyor.
İnsanları şu ya da bu yöntemle göçe teşvik etme, göçe zorlama stratejileri ve demografik mühendislik sadece uluslararası alanda silaha dönüşmüyor tabii ki. Fuat Dündar, Uğur Ümit Güngör, Ayhan Aktar ve daha pek çok akademisyenin eserlerinde anlatıldığı şekliyle, demografik mühendislik tarih boyunca olduğu gibi, bugün de ulusal sınırlar içerisindeki bir etnik ya da sosyo-politik sorunla uğraşmanın etkili bir yöntemi olarak da karşımıza çıkıyor. Bu yöntemin içeriği ise sosyo-ekonomik politikalarla belirli bölgelerdeki nüfusun planlı seyreltilmesinden çatışma ve savaş ortamında uygulanan etnik temizliğe kadar uzanıyor. Çatışma bölgelerinde farklı etnik grupları göçe zorlama politikaları veya etnik temizlik süreçleri başladığında ise o coğrafyaya dair tüm bilinenler ve demografik veriler anlamını yitiriyor.
Davutoğlu siyasetinin 2011 yılında Suriye’nin kuzeyinde kesintisiz bir Kürt bölgesinin mümkün olamayacağına dair öngörüsündeki fiyasko, savaş ortamlarında yürütülen acımasız demografik mühendisliğin ve etnik temizliğin vahim neticelerinden sadece birisidir. Her ne kadar PYD’nin Cenevre’deki Suriye müzakerelerine katılıp katılmayacağı tartışılsa da, 2011’de Arapların ve Türkmenlerin yoğun olduğu kuzey Suriye bugün PYD kontrolünde bambaşka bir etnik fotoğraf sunuyor.
Esed rejimine karşı ve birbirleriyle savaşan IŞİD, PYD, el-Nusra ve benzeri örgütler Suriye’nin demografik yapısını kökten dönüştürürken, doğal olarak bölge ülkelerinin demografisinde de radikal değişimlere yol açıyorlar. Başta Türkiye olmak üzere çevre ülkelere Suriye’den milyonlarca mülteci ihraç edilmiş durumda. Yerinden edilmiş bu nüfus yıllardır sığındıkları yeni ülkelerinin demografisi, ekonomisi, sosyal yaşamı ve kültürü üzerinde derin izler bırakıyor. Ayrıca Suriye’de çatışan gruplar sınır aşan etnik, kültürel ve ideolojik sürekliliklerinden dolayı çevre ülkelerin güvenlik duyarlılıklarını da kökten değiştirebiliyor. Öyle ki 19. yüzyıl boyunca ve 20. yüzyılın ilk dönemlerinde yaygın şekilde uygulanan tehcir, seyreltme, yeniden iskan gibi demografik mühendislik siyasetlerini yeniden gündeme getirebiliyor.
Bir taraftan, Suriye kaynaklı güvenlik tehditlerine karşı bir önlem olarak sınıra yakın şehirlerde yoğunlaşan aşırı nüfusun azaltılmasına dair stratejiler devlet katmanlarında derinden derine tartışılıyor. Diğer taraftan ise şehir savaşlarını benimseyen terör örgütü PKK’ya karşı güvenlik güçlerinin toptancı mücadele yöntemi yüzünden Güneydoğu şehirleri hızla boşalıyor. Çokça sivil kaybın verildiği, şehirlerin harabeye döndüğü, Hakkari ve Şırnak gibi şehirlerin merkezlerinin taşınmasının bile ciddi ciddi tartışıldığı bir ortamda terör örgütü PKK’ya göç eden nüfus üzerinden büyük bir koz verilmiş oluyor.  
Pazartesi günü Taraf gazetesinin manşetinde yer alan bir habere göre, demografik mühendislik artık sadece devletin değil, terör örgütü PKK’nın da bir yöntemi haline gelmiş durumda. Kürt sorununu daha da uluslararası hale getirmek için terör örgütü PKK’nın Avrupa ülkelerine kitlesel iltica stratejisini gündemine aldığı kaydediliyor. Buna göre, şehir çatışmalarında bölge halkından beklediği desteği bulamayan terör örgütü PKK, Kürt sorununu Avrupa’ya taşımak için “büyük göç planı” hazırlamış durumda. Avrupa’nın, Suriyeli mültecilerle ilgili izlediği politikanın PKK’ya örnek olduğunu savunan gazete, Mart ayından itibaren Güneydoğulu binlerce Kürdün Avrupa’ya göçe zorlanacağını yazıyor.
Kafkas göçleri, Balkan göçleri, Ermeni tehciri, nüfus mübadelesi, Kürt ve Alevi sürgünleri gibi zoraki kitlesel göçlerden çok çekmiş olan bu coğrafya umarım aynı acıları bir daha yaşamaz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder