4 Temmuz 2014 Cuma

Hasis Ağa ile bir Meczub'un hikayesi



Dün dinlediğim bir hikayeyi, “Ne istediler de vermedik!”den “Bunlara su bile yok!” nadanlığına savrulan ve buna rağmen “Rahmetimiz gazabımızı geçecek!” diyecek kadar kendisini kaybeden bir kendini bilmeze ithafen nakl ediyorum:
Bir köyde zengin bir ağa varmış. Bu ağa kendisine övgüler dizilmesi karşılığında çevresindekilere bahşişler, hediyeler verir, lütuflarda bulunurmuş. Ama gelin görün ki köyün insanlara uzak Allah’a yakın bir meczubu varmış ve bir türlü ne Ağa’ya övgüler dizer,  ne de ondan bir şey istermiş. Bu duruma bozulan Ağa, onu da kendisini övenler ve karşılığında lütuf bekleyenler kafilesine katabilmek için bir şeyler yapması gerektiğini düşünmüş.
Kahyasını çağırmış ve “Gidin getirin o Meczub’u, köşk ve çiftliğimden neyi beğenirse, ne isterse alabileceğini söyleyin!” diye emir vermiş.
Kahya, Meczub’u alıp getirmiş ve köşkten/çiftlikten ne isterse alabileceğini söylemiş.  
Meczub çevreye bakmış, bakınmış her şeye ve gözüne doru bir atı kestirmiş. “Şu atı istiyorum” demiş. Der demez de kahyayı bir telaştır almış. “Ama o Ağa’nın en sevdiği at. Dünyada vermez!” demiş.
Meczub ısrar etmiş “Gidin Ağa’ya söyleyin, ya o atı alırım ya da hiçbir şey.”
Kahya çaresiz Ağa’ya gitmiş ve durumu anlatmış. Hasis Ağa, “Dünyada olmaz! En çok sevdiğim o atı asla vermem! Ama bir takibe alın bakalım, Meczub bu tavrımı nasıl karşılayacak, ne diyecek?” diye emir vermiş.
Malum kendi kendilerine sesli konuşmalarıyla meşhur Meczub’u, kendisine tahmin ettiği gibi Ağa’nın istediği atı vermediğini söyleyen kahya ve adamları takibe almış.
Meczub, çiftlikten ayrılırken beklendiği gibi kendi kendisiyle konuşmaya başlamış. “Ağa de kim oluyor! Sen (Allah) istesen o atı verirdi... Ağa da kim oluyor! Sen istesen o atı verirdi… Ağa da kim oluyor! Sen istesen o atı verirdi… …” diye tekrarlayarak yürüyormuş.
Kahya gelmiş durumu Ağa’ya aktarmış. Ağa’nın elbette ki canı çok sıkılmış. “Nasıl olur da Meczub atı vermeyenin de, verecek olanın da kendisi olduğunu anlamaz” diye epey içerlemiş. Meczub’a okkalı bir ders vermek gerektiğini düşünmüş.
“Çağırın o Meczub’u ve istediği o atı verin” diye emretmiş. Ama "yine takibe alın ve bakın bakalım bu sefer neler söylüyor? demeyi de ihmal etmemiş.
Kahya Meczub’u yeniden çağırmış ve istediği atı kendisine vermiş. Çiftlikten ayrılırken kahya ve adamları Ağa’nın emrettiği gibi Meczub’u yine takibe almışlar. İstediği atı alan Meczub doğal olarak bu sefer sözlerini biraz değiştirmiş:
“Ağa da kim oluyor! Bak Sen istedin nasıl da tıpış tıpış atı verdi... Ağa da kim oluyor! Bak Sen istedin nasıl da tıpış tıpış atı verdi… Ağa da kim oluyor! Bak Sen istedin nasıl da tıpış tıpış atı verdi… …”
Anlayana veya anlamak isteyene ne çok şey anlatıyor bu hikaye…

1 Temmuz 2014 Salı

“Bir bölen”den cumhurbaşkanı olmaz!

Bugün büyük bir alayişle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylığının da açıklanmasından sonra cumhurbaşkanlığı seçiminde yarışacak isimler netleşmiş oldu. Bu saatten sonra çok büyük bir sürpriz olmazsa seçimler AKP Başkanı ve Başbakan Erdoğan, muhalefet partileri CHP ve MHP’nin ortak adayı İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) eski Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu ve Kürtler üzerinden kimlik siyaseti yapan HDP’nin adayı Selahaddin Demirtaş arasında yaşanacak.
En azından ilk turda Erdoğan’a sadece AKP seçmeninin (belki AKP seçmeninin de bir kısmının), Demirtaş’a HDP seçmeninin ve belki bazı sol siyasi grupların, İhsanoğlu’na ise daha geniş bir spekturumdan toplumun farklı kesimlerinin destek vereceğini tahmin edebiliriz. Ülkenin bütünlüğünü ve milletin birliğini temsil eden bir makam olarak cumhurbaşkanlığına sadece kendi partisinin desteğiyle çıkan bir ismin toplumun tamamını kucaklamasının önünde ciddi bariyerler olması doğaldır. Hele hele bu isim, sıklıkla nefret suçu kapsamına girebilecek düzeyde toplumun farklı kesimlerini ayrıştırıcı, ötekileştirici, bölücü, düşmanlaştırıcı, şeytanlaştırıcı dışlayıcı bir dil ve siyaseti tercih ediyorsa cumhurbaşkanlığı makamının birlik ve bütünlük temsilinden fersah fersah uzaktadır.
 Bu açıdan, her ne kadar alacağı oy peşinen kat be kat fazla dahi olsa Erdoğan milli birlik ve bütünlüğü temsil kapasitesi açısından Demirtaş’ın bile gerisindedir. Seçim öncesinde terör örgütü PKK ile girişeceği kirli pazarlıklarla şayet HDP’nin oyunu kendisine yönlendiremezse Erdoğan’ın dayanacağı tek sosyo-politik entiteyi AKP seçmeni teşkil edecektir. Oysa irili ufaklı bazı sol yapılardan destek alabileceğini tahmin ettiğimiz Demirtaş’ın bile farklı görüş ve kesimleri temsil tabanının daha geniş ve çeşitli olacağını söyleyebiliriz. Ama her ikisi de daha baştan CHP ve MHP gibi siyasi yelpazenin merkezdeki iki ucu tarafından aday gösterilen, dahası BBP ve SP gibi küçük partilerin, diğer siyasi ve toplumsal kesimlerin destek vereceğini tahmin ettiğimiz İhsanoğlu kadar kucaklayıcı ve kuşatıcı olamayacaklardır. Bu açıdan cumhurbaşkanlığı makamının gerektirdiği temsili ve sembolik niteliğe asla haiz olamayacaklardır.
Sakın yanlış anlaşılmasın. Burada bahsettiğim adayların muhtemelen alacağı oy oranları değil. Erdoğan, İhsanoğlu veya Demirtaş’ın alacağı oydan kat ve kat fazlasını alacak olsa bile bu analizin dayandığı mantık değişmez. Daha somut konuşacak olursak Demirtaş’ın zaten seçilme şansı bulunmuyor. Seçimlerin birinci turundan önce Erdoğan’ı PKK ile anlaşmaya zorlamak üzere gösterilmiş bir blöf adayı ya da pazarlık kartı niteliğinde. Bu anlaşma birinci turdan önce PKK’nın arzu ettiği şekilde gerçekleşmezse, mutlaka ikinci tur öncesinde gerçekleşeceğini şimdiden tahmin edebiliriz. Ama Erdoğan hızlı hareket eder ve PKK’yı ikna edebilirse Demirtaş’ın adaylığının birinci turda bile hiç hükmünde olacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Ama bu Demirtaş’ın adaylığının tamamen anlamsız olduğu anlamına hiç gelmiyor. Hatta Demirtaş’ın adaylığı ve Kürt seçmenin oylarının cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ana belirleyici (King maker) niteliğinde olduğunu bile değerlendirebiliriz. Sorun şuradaki Demirtaş’ın adaylığı sahih bir adaylık olmaktan öte, PKK için pazarlıkta elini güçlendirecek bir taktik hamle niteliğindedir. Şayet PKK ile Erdoğan anlaşabilirse Demirtaş’ın adaylığının yok hükmünde olduğunu ve Kürtlerin desteğiyle Erdoğan’ın birinci turda cumhurbaşkanı seçileceğini hep birlikte göreceğiz.
İster birinci turdan önce PKK ile anlaşarak ilk turda seçilsin, isterse anlaşmayı sona bırakarak ikinci turda seçilsin hiçbir şey değişmez. Her iki durumda da Erdoğan asla Türkiye’yi temsil edecek uygun bir cumhurbaşkanı olamayacaktır. Belki olmak bile istemeyecektir. Kaldı ki, ana teması “Yeni Türkiye” olan adaylık açıklama toplantısına muhalif medya organlarını davet etmeyerek korkunç bir ayrımcılığa imza atan Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığında demokratik bir temsil görevi göreceğini düşünmek saflıktan öte aptallık olacaktır.
Tam 7 aydır durmaksızın yargısız infazda bulunduğu, iftira üzerine iftira attığı, en aşağılık hakaretlerle ve yalanlarla hedef aldığı Hizmet Hareketi’ne karşı “Cadı avıysa cadı avı… Biz bu cadı avını yapacağız” diyebilen ve bunun için şeytanların bile aklına gelmeyecek envai çeşit tuzak ve kumpaslar kuran, suçsuz insanları suçlayabilmek için olmayan suçlara olmayan deliller üretme çabasına giren biri milletin birlik ve bütünlüğünü hiç temsil edebilir mi? Edemezse böyle birinden hiç cumhurbaşkanı olur mu?
Kürt vatandaşlarımızın en tabii demokratik, kültürel, sosyal ve siyasal haklarını hiçbir koşula tabii kılmadan ve hiçbir müzakereye konu etmeden anında teslim etmek yerine, bu hakları terör örgütü PKK ile müzakere konusu yapan, Kürtlerin haklarının teslimini pazarlığın gidişatına bağlayan, ancak PKK adım attıkça adım atan ve bunu korkunç bir medya kampanyasıyla bulunmaz bir çözüm projesi gibi sunan birinden hiç cumhurbaşkanı olur mu?
Alevi vatandaşlarımıza karşı sürekli kin ve nefret söylemi kullanan, 269 gün komada kalmış henüz 14 yaşındaki Berkin Elvan’ını kaybetmiş bir Alevi anneyi seçim meydanlarında on binlerce insana yuhalatma merhametsizliğini gösteren birinden hiç cumhurbaşkanı olur mu? Yapılan 7 çalıştayla sorunun da çözüm yollarının da ne olduğu apaçık ortaydayken Alevi vatandaşlarımızın sorununu yok sayıp, halkımızın bu kesimini sürekli olarak diğer kesimlerinin gözünde düşmanlaştırmaya çabalayan birinden hiç cumhurbaşkanı olur mu?
Kendi vatandaşı olan Ortodoks Hıristiyanların din adamı eğitimi için açılması hiçbir şarta bağlı olmaksızın derhal gerçekleştirilmesi gereken Heybeliada Ruhban Okulu konusunda “Heybeliada Ruhban okulunun açılması iki dakikalık bir iş. Ama önce Yunanistan’ın Atina’da cami inşaasına ve Batı Trakya’da Türklerin kendi müftülerini seçmelerine izin vermesini görelim” diyecek kadar, kendisinden farklı dine sahip vatandaşlarının en temel insan hakkını bile bir başka ülkeyle pazarlık konusu yapacak kadar demokratik görgüsüzlük sayılan bir tavrı benimseyen birinden hiç cumhurbaşkanı olur mu?
Kendisinin ve yakınlarının adı Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ve belki de dünya tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk iddialarına karışan, her medeni insanın yapması gerektiği gibi şeffaf ve adil bir yargısal süreçle bu korkunç iddialardan aklanmayı tercih etmek yerine, kendisini ve yakınlarını yargıdan kurtarmak için demokratik hukuk devletini tarumar ederek hırsız, rüşvetçi, yolsuz damgasını hala alnında taşıyan birinden hiç cumhurbaşkanı olur mu?
Yakın siyasi geçmişinde milli birlik ve bütünlüklerini tehlikeye atacak şekilde Mısır, Suriye, Libya, Irak gibi ülkelerin son derece tehlikeli bir maceracılıkla içişlerine müdahale etmekte bir sakınca görmeyen ve bu yüzden on binlerce insanın ölümünde şöyle ya da böyle pay sahibi olan birinden hiç cumhurbaşkanı olur mu?
Aşırı hırsın, hep daha fazla güce duyduğu doymak bilmez açlığın ve tatmin olmaz şehvetin yol açtığı körlükle izlediği tutarsız dış politika neticesinde neredeyse dünyada Türkiye’nin sorunlu olmadığı bir ülke bırakmayan, Almanya ve Avusturya’ya yaptığı son iki ziyarette olduğu gibi gittiği ülkelerde “Hoş gelmediniz!” manşetleriyle karşılanan birinden hiç cumhurbaşkanı olur mu?
Erdoğan seçimlerde belki cumhurbaşkanı seçilir, belki de seçilemez. Benim için bunun hiçbir önemi yok. İsterse yüzde 90 oyla seçilmiş olsun, Erdoğan gibi toplumu ve ülkeyi bölen, rejimin demokratik hukuk devleti karakterini tamamen yok eden, inanç, fikir ve basın özgürlüğüne alabildiğine saygısız, Türkiye’yi medeni dünyadan koparan ve pek çok ülkeyi Türkiye’ye düşman etmeyi başaran birinden asla cumhurbaşkanı olmaz!