Beş yıl önce müthiş bir
özgüven patlaması ve azgın bir ihtirasla “Birkaç haftaya Şam’da oluruz… Cuma
namazını Emeviye Camii’nde kılacağız” diyerek yola çıktınız. Tüm iyi niyetli uyarılara
kulak tıkadınız ve uyaranları ihanetle suçladınız. 22 milyonluk Suriye’nin
harabeye dönmesine yol açtınız. 400 bin insanın ölümüne, yüzbinlerce insanın
sakatlanmasına sebep olan trajedide rol aldınız. Sayenizde Suriye ve Irak en
radikal, en vahşi radikal terör örgütlerinin münbit bir yatağı haline geldi. Peki,
ama değer miydi?
7 milyon insan ülkelerinden kaçmak zorunda
kaldı. 3 milyona yakını bugün Türkiye’de. İç parçalayan sefaletlerine bu ülkede
yaşayan herkes her gün tanıklık ediyor. Sokakta karşılaşılan perişan Suriyeli
çocuklara her defasında 3-5 lira verip kanayan vicdanlarımızı güya rahatlatıyoruz.
Çaresizlikten sığındığımız bu beyhude vicdan rahatlatma çabamızdan dolayı sonra
kendimizden bile utanıyoruz. Bu zavallı çocukları, bu perişan insanları evsiz,
yurtsuz bırakan azgın ihtiraslarınız belli ki hala dipdiri. Peki, ama değer
miydi?
İhtiraslarınızı kah “stratejik
zorunluluk”, kah sahte bir “insani duyarlılık”, kah yapmacık “demokrasi ve
özgürlük havariliği” kamuflajlarına sarmaladınız. El çabukluğuyla kendi
ülkenizde hukuksuz, keyfi ve yoz bir dikta rejimini büyük bir maharetle inşa ederken
görülmedik bir ikiyüzlülükle Suriye’deki despotik rejimin yerine demokrasi,
hukuk ve özgürlük getireceğinizi söylediniz. Hırslarınız, sahtekarlığınız ve
merhametsiz ikiyüzlülüğünüzle bir ülkeyi mavf ve bir milleti perişan ettiniz.
Peki, ama değer miydi?
“Ortadoğu’da düzen
kurucuyuz”, “Ortadoğu bizden sorulur” dediniz. Boyunuzun ölçüsüne bakmadan sırasıyla
“bölge liderliği”, “İslam liderliği” ve “dünya liderliği” fantezileri kurdunuz.
Çevrenize topladığınız itibarsız sergerdelerin pohpohlamasıyla kendinize hayran
kalıp fantezilerinizin peşinde şehvetle koştunuz. Aruzlarınıza koşarken ahlakla,
hukukla, temel insani değerlerle ve gerçeklikle tüm bağlarınızı kopardınız. Doğrusunu
söylemek gerekirse insanlıktan çıktınız. Peki, ama değer miydi?
İhtiraslı fantezileriniz üstelik
son derece masraflı ve çok maliyetliydi. Çoğu uluslararası suç niteliğindeki
karanlık işlerinizin masraflarını elbette ki yasal yöntemlerle ve helal
paralarla karşılayamazdınız. Bu yüzden çaldınız, soydunuz, talan ettiniz, yolsuzluğa
battınız, kaçakçılık yaptınız… Böylelikle her türlü suça karışmış kirli bir
organize suç örgütüne dönüştünüz. Peki, ama değer miydi?
Dahası da var. Bu kadar suça
ve ahlaksızlığa gömüldükçe doğal olarak korktunuz. O korkuyla ülkede ne yargı
bıraktınız geriye, ne de demokratik denetim. Kurduğunuz despotik düzende hırsızlığı,
yolsuzluğu, ahlaksızlığı suç olmaktan çıkardınız. Haramiler gibi yönettiğiniz
ülkede hukuk çerçevesinde işlerini yapan savcıları, hakimleri, polisleri
hapislere attınız. Suçlarınıza aşina olduklarından şüphelendiğiniz işinin ehli
on binlerce onurlu bürokratı tasfiye ettiniz. Tarihe geçmiş en muktedir hırsızlar
olarak uyduruk mahkemeler kurdunuz. Hırsızlıklarınızı suçüstü yakalayan
polisleri, savcıları hiç utanmadan yargılamaya bile koyuldunuz. Anayasa’daki
ifadesiyle “demokratik hukuk devleti”nden geriye kokuşmuş bir enkaz yığını bıraktınız.
Ülkeyi tamiri zor bir felaketin, dibi görünmeyen bir uçurumun kıyısına getirdiniz.
Peki, ama değer miydi?
İşlediğiniz sayısız feci suçlardan
dolayı bir gün hesap verme ihtimali kabusunuz oldu. Korkularınıza ve
hezeyanlarınıza teslim oldunuz. Paranoyada zirve yaptınız. Bu korkularla en
temel insan hak ve özgürlüklerinin baş düşmanı kesildiniz. En ufak muhalefeti “hain”
ilan etiniz. “Hain” ilan ettiklerinizle birlikte gördüğünüz kim ve ne varsa korkunun
verdiği içgüdüsel bir vandallıkla yok etmeye koyuldunuz. Zalimleştikçe
zalimleştiniz. Adileştikçe adileştiniz. Peki, ama değer miydi?
En küçük bir eleştiri
yapan gazetecileri tehditlerle, linçlerle, karakter suikastleriyle,
baskınlarla, gözaltılarla, davalarla hayatlarından bezdirdiniz. Pek çoğunu işlerini
fiilen yapamaz hale getirdiniz. Hala pes etmeyenlerin onlarca gazeteciyi hapse
tıktınız. Gerçekleri yazan gazeteleri, televizyonları adi haydutlar gibi gasp ettiniz.
Her birini farklı bir yöntemle susturdunuz, yok ettiniz. İşte böyle böyle tüm
dünyada adınız hırsıza, yolsuza, despota, ahlaksıza çıktı. Peki, ama değer
miydi?
Demokrasi, hukuk ve
Avrupa Birliği rotasından çıkardığınız ülkeyi liderliğine heveslendiğiniz
Ortadoğu’nun en berbat dikta rejimlerinden biri haline getirdiniz.
Hoyratlaştıkça, yozlaştıkça, despotlaştıkça dünyadan iyice koptunuz.
Yalnızlaştıkça yalnızlaştınız. Daha birkaç yıl öncesine kadar tüm dünyanın gıpta
ile baktığı ülkeyi tüm dünyaya rezil ettiniz. Dünyanın imrendiği Türkiye’yi dünyadan
tecrit ettiniz. Üstelik arsız bir pişkinlikle “değerli yalnızlık” hamaseti bile yaptınız. Peki, ama değer miydi?
AB norm ve standartları
çerçevesinde bu ülkede yaşayan herkesin ve her kesimin demokratik hak ve
özgürlüklerini anında teslim etmek yerine, en tabii hakları bile kirli
pazarlıklarınıza malzeme yaptınız. Karşılığını alamadığınız hiçbir demokratik
hakkın teslimine yanaşmadınız. Kürt, Alevi, gayr-i Müslim vatandaşlarımızın hak
ve özgürlükleri bugün dünden gerideyken “ileri demokrasi” lafları edecek kadar küstahlaştınız.
Peki, ama değer miydi?
Kürtlerin haklarını hemen
iade etmek yerine bu hakları Kürtler arasındaki desteği en fazla yüzde 30 olan terör
örgütü PKK ile kirli pazarlıklara konu ettiniz. PKK’yı “Kürt tarafı” diye
yüceltip rüyasında görse bile inanamayacağı bir temsil meşruiyetine
kavuşturdunuz. PKK’nın şehirleri cephaneliğe çevirmesine yıllarca göz yumdunuz.
Bütün bu ihmal ve ihanetlerinizin hiç birinin hesabını vermeden, kendi
basiretsizliğinizin ve kötü niyetlerinizin bedelini şimdi sivil halka
ödetiyorsunuz. Peki, ama değer miydi?
Kadınları, bebekleri,
çocukları, yaşlıları öldürür hale bile geldiniz. Vurulmuş üç aylık bebekler, cesedi
günlerce sokak ortasında bırakılan ya da çocuklarıyla kahvaltı sofrasındayken
top mermisiyle parçalanan analar günlerce, haftalarca defnedilemiyor. Bu
kepazeliğin siyasi ve idari sorumluluğunu ise nedense hiç kimse üstlenmiyor. Bunca
beceriksizliğe, ihanet derecesindeki ferasetsizliğe rağmen ne bir siyasetçi, ne
bir bürokrat istifa ediyor. Kana, kire bulaşmış o koltuklara yapışmış onursuzluk
her yerde kol geziyor. Peki, ama değer miydi?
Yetmedi, “bölge lideri”, “dünya
lideri” olma ihtirasıyla yurdundan ettiğiniz milyonlarca Suriyeliyi itildiğiniz
aşağılayıcı yalnızlıktan kurtulmak için ahlaksız bir şantaj aracına dönüştürdünüz.
Çaresizlik içerisinde kıvranan yüzbinlerce mülteciyi Avrupa’nın üzerine salıverdiniz.
Aynen hesap ettiğiniz gibi işe de yaradı doğrusu. Ahlaksızlık derecesinde
pragmatik Avrupa liderlerinden derhal karşılık buldunuz. Varsın her gün onlarca
insanın, onlarca bebeğin cansız bedeni Ege kıyılarına vursun… İnsan
dalgalarıyla oluşturduğunuz ince hesaplı ahlaksız şantajınızda başarılı
oldunuz. Peki, ama değer miydi?
Aylarca meydan meydan dolaşıp,
her gün ekranlara çıkıp hiç arlanmadan muhalif gördüğünüz herkesi “İsrail ajanı”,
“ABD uşağı”, “dış güçlerin maşası” diye yaftaladınız. Tek sesli bir propaganda
makinası haline getirdiğiniz güçlü ve ahlaksız medyanızla linç kampanyaları
düzenlediniz. Muhaliflerinize “ulusal güvenlik tehdidi” diyecek kadar zıvanadan
çıktınız. Yok etmek için yapmadığınızı bırakmadınız. Şimdi ise sıkışmışlığınızı
aşmak için daha dün “Türkiye düşmanı”, “dış güçler” dediğiniz kim varsa hepsine
taviz üzerine tavizler veriyorsunuz. Siz de bal gibi farkındasınız ki, zaaflarından
ve açıklarından feci yakalanmış yoz güruhlar olarak, asıl siz bu ülke için gerçek
birer “ulusal güvenlik tehdidi” haline geldiniz. Peki, ama değer miydi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder