6 Ocak 2016 Çarşamba

Peki, ama değer miydi?


Beş yıl önce müthiş bir özgüven patlaması ve azgın bir ihtirasla “Birkaç haftaya Şam’da oluruz… Cuma namazını Emeviye Camii’nde kılacağız” diyerek yola çıktınız. Tüm iyi niyetli uyarılara kulak tıkadınız ve uyaranları ihanetle suçladınız. 22 milyonluk Suriye’nin harabeye dönmesine yol açtınız. 400 bin insanın ölümüne, yüzbinlerce insanın sakatlanmasına sebep olan trajedide rol aldınız. Sayenizde Suriye ve Irak en radikal, en vahşi radikal terör örgütlerinin münbit bir yatağı haline geldi. Peki, ama değer miydi?
 7 milyon insan ülkelerinden kaçmak zorunda kaldı. 3 milyona yakını bugün Türkiye’de. İç parçalayan sefaletlerine bu ülkede yaşayan herkes her gün tanıklık ediyor. Sokakta karşılaşılan perişan Suriyeli çocuklara her defasında 3-5 lira verip kanayan vicdanlarımızı güya rahatlatıyoruz. Çaresizlikten sığındığımız bu beyhude vicdan rahatlatma çabamızdan dolayı sonra kendimizden bile utanıyoruz. Bu zavallı çocukları, bu perişan insanları evsiz, yurtsuz bırakan azgın ihtiraslarınız belli ki hala dipdiri. Peki, ama değer miydi?
İhtiraslarınızı kah “stratejik zorunluluk”, kah sahte bir “insani duyarlılık”, kah yapmacık “demokrasi ve özgürlük havariliği” kamuflajlarına sarmaladınız. El çabukluğuyla kendi ülkenizde hukuksuz, keyfi ve yoz bir dikta rejimini büyük bir maharetle inşa ederken görülmedik bir ikiyüzlülükle Suriye’deki despotik rejimin yerine demokrasi, hukuk ve özgürlük getireceğinizi söylediniz. Hırslarınız, sahtekarlığınız ve merhametsiz ikiyüzlülüğünüzle bir ülkeyi mavf ve bir milleti perişan ettiniz. Peki, ama değer miydi?
“Ortadoğu’da düzen kurucuyuz”, “Ortadoğu bizden sorulur” dediniz. Boyunuzun ölçüsüne bakmadan sırasıyla “bölge liderliği”, “İslam liderliği” ve “dünya liderliği” fantezileri kurdunuz. Çevrenize topladığınız itibarsız sergerdelerin pohpohlamasıyla kendinize hayran kalıp fantezilerinizin peşinde şehvetle koştunuz. Aruzlarınıza koşarken ahlakla, hukukla, temel insani değerlerle ve gerçeklikle tüm bağlarınızı kopardınız. Doğrusunu söylemek gerekirse insanlıktan çıktınız. Peki, ama değer miydi?
İhtiraslı fantezileriniz üstelik son derece masraflı ve çok maliyetliydi. Çoğu uluslararası suç niteliğindeki karanlık işlerinizin masraflarını elbette ki yasal yöntemlerle ve helal paralarla karşılayamazdınız. Bu yüzden çaldınız, soydunuz, talan ettiniz, yolsuzluğa battınız, kaçakçılık yaptınız… Böylelikle her türlü suça karışmış kirli bir organize suç örgütüne dönüştünüz. Peki, ama değer miydi?
Dahası da var. Bu kadar suça ve ahlaksızlığa gömüldükçe doğal olarak korktunuz. O korkuyla ülkede ne yargı bıraktınız geriye, ne de demokratik denetim. Kurduğunuz despotik düzende hırsızlığı, yolsuzluğu, ahlaksızlığı suç olmaktan çıkardınız. Haramiler gibi yönettiğiniz ülkede hukuk çerçevesinde işlerini yapan savcıları, hakimleri, polisleri hapislere attınız. Suçlarınıza aşina olduklarından şüphelendiğiniz işinin ehli on binlerce onurlu bürokratı tasfiye ettiniz. Tarihe geçmiş en muktedir hırsızlar olarak uyduruk mahkemeler kurdunuz. Hırsızlıklarınızı suçüstü yakalayan polisleri, savcıları hiç utanmadan yargılamaya bile koyuldunuz. Anayasa’daki ifadesiyle “demokratik hukuk devleti”nden geriye kokuşmuş bir enkaz yığını bıraktınız. Ülkeyi tamiri zor bir felaketin, dibi görünmeyen bir uçurumun kıyısına getirdiniz. Peki, ama değer miydi?
İşlediğiniz sayısız feci suçlardan dolayı bir gün hesap verme ihtimali kabusunuz oldu. Korkularınıza ve hezeyanlarınıza teslim oldunuz. Paranoyada zirve yaptınız. Bu korkularla en temel insan hak ve özgürlüklerinin baş düşmanı kesildiniz. En ufak muhalefeti “hain” ilan etiniz. “Hain” ilan ettiklerinizle birlikte gördüğünüz kim ve ne varsa korkunun verdiği içgüdüsel bir vandallıkla yok etmeye koyuldunuz. Zalimleştikçe zalimleştiniz. Adileştikçe adileştiniz. Peki, ama değer miydi?
En küçük bir eleştiri yapan gazetecileri tehditlerle, linçlerle, karakter suikastleriyle, baskınlarla, gözaltılarla, davalarla hayatlarından bezdirdiniz. Pek çoğunu işlerini fiilen yapamaz hale getirdiniz. Hala pes etmeyenlerin onlarca gazeteciyi hapse tıktınız. Gerçekleri yazan gazeteleri, televizyonları adi haydutlar gibi gasp ettiniz. Her birini farklı bir yöntemle susturdunuz, yok ettiniz. İşte böyle böyle tüm dünyada adınız hırsıza, yolsuza, despota, ahlaksıza çıktı. Peki, ama değer miydi?
Demokrasi, hukuk ve Avrupa Birliği rotasından çıkardığınız ülkeyi liderliğine heveslendiğiniz Ortadoğu’nun en berbat dikta rejimlerinden biri haline getirdiniz. Hoyratlaştıkça, yozlaştıkça, despotlaştıkça dünyadan iyice koptunuz. Yalnızlaştıkça yalnızlaştınız. Daha birkaç yıl öncesine kadar tüm dünyanın gıpta ile baktığı ülkeyi tüm dünyaya rezil ettiniz. Dünyanın imrendiği Türkiye’yi dünyadan tecrit ettiniz. Üstelik arsız bir pişkinlikle “değerli yalnızlık” hamaseti bile yaptınız. Peki, ama değer miydi?
AB norm ve standartları çerçevesinde bu ülkede yaşayan herkesin ve her kesimin demokratik hak ve özgürlüklerini anında teslim etmek yerine, en tabii hakları bile kirli pazarlıklarınıza malzeme yaptınız. Karşılığını alamadığınız hiçbir demokratik hakkın teslimine yanaşmadınız. Kürt, Alevi, gayr-i Müslim vatandaşlarımızın hak ve özgürlükleri bugün dünden gerideyken “ileri demokrasi” lafları edecek kadar küstahlaştınız. Peki, ama değer miydi?
Kürtlerin haklarını hemen iade etmek yerine bu hakları Kürtler arasındaki desteği en fazla yüzde 30 olan terör örgütü PKK ile kirli pazarlıklara konu ettiniz. PKK’yı “Kürt tarafı” diye yüceltip rüyasında görse bile inanamayacağı bir temsil meşruiyetine kavuşturdunuz. PKK’nın şehirleri cephaneliğe çevirmesine yıllarca göz yumdunuz. Bütün bu ihmal ve ihanetlerinizin hiç birinin hesabını vermeden, kendi basiretsizliğinizin ve kötü niyetlerinizin bedelini şimdi sivil halka ödetiyorsunuz. Peki, ama değer miydi?
Kadınları, bebekleri, çocukları, yaşlıları öldürür hale bile geldiniz. Vurulmuş üç aylık bebekler, cesedi günlerce sokak ortasında bırakılan ya da çocuklarıyla kahvaltı sofrasındayken top mermisiyle parçalanan analar günlerce, haftalarca defnedilemiyor. Bu kepazeliğin siyasi ve idari sorumluluğunu ise nedense hiç kimse üstlenmiyor. Bunca beceriksizliğe, ihanet derecesindeki ferasetsizliğe rağmen ne bir siyasetçi, ne bir bürokrat istifa ediyor. Kana, kire bulaşmış o koltuklara yapışmış onursuzluk her yerde kol geziyor. Peki, ama değer miydi?
Yetmedi, “bölge lideri”, “dünya lideri” olma ihtirasıyla yurdundan ettiğiniz milyonlarca Suriyeliyi itildiğiniz aşağılayıcı yalnızlıktan kurtulmak için ahlaksız bir şantaj aracına dönüştürdünüz. Çaresizlik içerisinde kıvranan yüzbinlerce mülteciyi Avrupa’nın üzerine salıverdiniz. Aynen hesap ettiğiniz gibi işe de yaradı doğrusu. Ahlaksızlık derecesinde pragmatik Avrupa liderlerinden derhal karşılık buldunuz. Varsın her gün onlarca insanın, onlarca bebeğin cansız bedeni Ege kıyılarına vursun… İnsan dalgalarıyla oluşturduğunuz ince hesaplı ahlaksız şantajınızda başarılı oldunuz. Peki, ama değer miydi?
Aylarca meydan meydan dolaşıp, her gün ekranlara çıkıp hiç arlanmadan muhalif gördüğünüz herkesi “İsrail ajanı”, “ABD uşağı”, “dış güçlerin maşası” diye yaftaladınız. Tek sesli bir propaganda makinası haline getirdiğiniz güçlü ve ahlaksız medyanızla linç kampanyaları düzenlediniz. Muhaliflerinize “ulusal güvenlik tehdidi” diyecek kadar zıvanadan çıktınız. Yok etmek için yapmadığınızı bırakmadınız. Şimdi ise sıkışmışlığınızı aşmak için daha dün “Türkiye düşmanı”, “dış güçler” dediğiniz kim varsa hepsine taviz üzerine tavizler veriyorsunuz. Siz de bal gibi farkındasınız ki, zaaflarından ve açıklarından feci yakalanmış yoz güruhlar olarak, asıl siz bu ülke için gerçek birer “ulusal güvenlik tehdidi” haline geldiniz. Peki, ama değer miydi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder