Pazar günü yapılan parlamento seçimlerinden en büyük yenilgiyi Erdoğan
aldı. Bu konuda genel bir mutabakat var. Normal şartlarda yapılan seçimlerle hiçbir
ilgisi olmaması gereken Erdoğan kendi görkemli yenilgisinin mimarı oldu. Seçim
öncesi yapılan partizan kampanyaların en ateşli aktörü olan Erdoğan çok büyük
oynadı ve çok büyük kaybetti.
Erdoğan, paradoksal bir şekilde, parlamento seçimlerinden parlamenter
sistemi tarihe gömecek bir sonuç çıkarmak istedi. Amacı bu sonucu vesile
kılarak “başkanlık sistemi” kamuflajı altında Türkiye’de bir tek adam diktasına
zemin oluşturmaktı. Bu amaçla, seçimlerde yarışan siyasi partilerden daha
ateşli bir seçim kampanyası yürüttü. Bir cumhurbaşkanına yakışmayacak şekilde kutuplaştırıcı
söylemlerini yalan ve iftiralarla bezeyerek giriştiği bu kampanya yüzünden seçimler
bir nevi Erdoğan oylamasına dönüştü. Resmiyette
siyasi partilerin yarıştığı seçimlerin
kaybedeni Erdoğan oldu.
10 Ağustos 2014’te halkın yüzde 52’sinin desteğini alarak cumhurbaşkanı
olan Erdoğan, maalesef beklendiği gibi makamın tarafsızlık ve siyaset üstü
kalma ilkesiyle tahkim edilen izzet ve onuruna yakışır bir liderlik
gösteremedi. Bu yüzden Pazar günkü seçimlerde ancak halkın yüzde 40’ının
desteğini alabildi. Yani üzerinden daha 10 ay bile geçmeden Erdoğan yüzde 10’dan
fazla bir destek kaybına uğradı. İzlediği aşırı doz partizan siyaset yüzünden işgal
ettiği makam için hayati önemdeki meşruiyetini yitirdi. Belki seçimler
öncesinde de Türkiye’nin bütün sorunlarından daha baskın hale gelmiş bir
Erdoğan sorunu vardı, ama bu sorun seçimler sonrasında iyice kristalize oldu.
Halk 13 yıllık iktidarı boyunca yorulan, yozlaşan, kirlenen, küstahlaşan,
kibirle nobranlaşan, hukuksuzluklara ve suça batan AKP kadrolarıyla birlikte
Türkiye’yi bir tek adam diktasına taşıma hevesine kapılan Erdoğan’a sert ve net
bir şekilde “dur” dedi. AKP dışındaki partilerin yüzde 60’a tekabül eden seçmenleri
farklı farklı gerekçelerle de olsa artık Erdoğan sultasında bir ülkede yaşamak
istemediklerine dair iradelerini açıkça ortaya koydu. Erdoğan vesayetinden
çıkamayan ve çıkacağına dair bir iradeye sahip olduğuna dair bir işaret de
vermeyen AKP’ye, her şeye rağmen, oy vermiş önemli bir kitlenin de Erdoğan
konusunda benzer bir kanaate sahip olduğunu tahmin edebiliriz. Bütün bunlar
uzun yıllar boyunca Türkiye için umudu temsil eden Erdoğan’ın, son yıllarda
peşine düştüğü ihtirasları, yolsuzlukları ve hukuksuzlukları yüzünden herkes
için tam bir yüke dönüştüğünü gösteriyor.
Evet, Erdoğan kaybetti. Ama henüz pes etmiş değil. Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın bir konuşmasında altını çizdiği gibi, şayet “AKP iktidardan
vazgeçemez ve iktidara mahkum” durumda ise, bu mahkumiyet Erdoğan için yüzlerce
kat daha fazla. AKP’nin iktidarda bulunduğu 13 yıl boyunca işlenen suçların,
yapılan hukuksuzlukların, radikal terör örgütleriyle geliştirilen netameli
ilişkilerin başta gelen sorumlusunun Erdoğan olduğu düşünüldüğünde, bu
mahkumiyetin derinliğini daha iyi anlayabiliriz.
Evet Erdoğan kaybetti, ama ne yapıp edip iktidarını sürdürmek zorunda.
Çünkü buna ihtiyacı var. Ama peki bu nasıl olacak? Elbette ki, şeytana pabucunu
ters giydiren siyasi oyunlarıyla… Şayet CHP, MHP ve HDP halkın kendilerine verdiği
“Erdoğansız bir Türkiye ve AKPsiz bir hükümet” mesajını doğru anlayıp, bunun gereğini
yapamazsa, Türkiye yakasını Erdoğan merkezli kabustan asla kurtaramaz. Kaldı
ki, halkın hesap sormaları için kendilerine verdiği gücü birleştirerek Erdoğan
ve avenesinden hesap sormak yerine, kareografisini Erdoğan’ın yapacağı bir
siyaset oyunun piyonuna dönüşecek her parti ilk seçimlerde halkın sillesiyle
karşı karşıya kalır.
Diğer iki partiyle biraraya gelerek AKP’yi iktidardan mahrum bırakmak; işlediği
suçlar ve yolsuzluklarla hesaplaşma süreci başlatmak yerine AKP’yle koalisyon
ortağı olmayı tercih edecek her parti AKP’nin tüm kirlerine ortak olacak ve budun
bedelini ilk seçimlerde ağır bir şekilde ödeyecektir.
Öyleyse yapılması gereken bellidir. Çarşamba günü CHP milletvekili Deniz
Baykal ile yaptığı görüşmeyle maharetle denediği gibi, Erdoğan’ın yeniden siyasete
yön verme amaçlı girişeceği tüm hamlelerinin önüne set çekmekle başlanılabilir.
Bu amaçla da önce Erdoğan’ı, işgal ettiği makamın yetkilerini tanımlayan anayasal
sınırlarının içine hapsetmek, sonra bugüne kadar büyük bir pervasızlıkla işlemiş
olduğu tüm anayasal suçların hesabını sorarak doymak bilmez ihtiraslarına hoyratça
alet ettiği o ali makamı kendisinden kurtarmak gerekiyor.
Bu açıdan, içeriğinden tamamen bağımsız olarak, bir siyaset kurdu olduğunu
bildiğimiz Baykal’ın Erdoğan’ın davetini kabul ederek görüşmesi taktik açıdan
büyük bir hata olmuştur. Her ne kadar görüşme Erdoğan’ın arzusunun aksine
tartışmalı Ak Saray’da gerçekleşmemiş olsa da, Erdoğan’ın yeni duruma göre
siyaseti yeniden kendi ihtiyaçları çerçevesinde dizayn etme çabasına Baykal alet
olmuştur.
Seçmenlerinin beklentileri doğrultusunda CHP, MHP ve HDP’ye düşen en acil
ve hayati görev, Erdoğan’ın siyaset gündemini belirlemesinin önüne ivedilikle
geçmektir. Sonra Erdoğan’ın arzu ettiği AKP merkezli bir koalisyonun asla parçası
olmamak ve Erdoğan’ın ikincil tercihi durumundaki erken seçim ihtimaline giden
tüm yolları kapayacak bir siyasi akıl ortaya koymaktır.
CHP, MHP ve HDP seçmenlerinin verdiği güçle, tıpkı seçim öncesinde vaat
ettikleri gibi, Erdoğan ve AKP yönetiminde Türkiye’de yaşanan garabetlerden
hesap sorma imkanına kavuşmuşlardır. Dahası demokrasi ve hukuk devleti ilke ve
değerleri çerçevesinde bir restorasyon döneminin aktörü olma potansiyelini de yakalamışlardır.
CHP, MHP ve HDP’nin aralarındaki bazı tali uyuşmazlıkları bahane ederek bu
tarihi fırsatı tepmeleri, yapılacak ilk seçimlerde karşılarına ödemekte
zorlanacakları çok ağır bir fatura olarak çıkacaktır.
Bu üç partinin tamamen bir restorasyon gündemiyle geçici bir süreliğine birlikte
hareket ederek Türkiye’nin üzerine çöken Erdoğan kabusunu ortadan
kaldırabileceklerine inanıyorum. Bunun için söz konusu partilerinin elinde
gerekli tüm imkanlar ve bu imkanları seferber edecek yeterli akıl olduğu
kanaatindeyim. Bu partilere düşen görev ve sorumluluk ne Erdoğan sorununun bir
parçası haline gelmektir, ne de AKP’nin birikmiş suçlarına ve kirlerine ortak
olmaktır. Seçimlerde çöken tartışmalı AK Saray’ın enkazının altında kalmak
istemeyen siyasi aktörler, AK Saray mukiminin senaryosunu yazacağı herhangi bir
siyaset oyununun figüranına asla dönüşmemelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder