Meşhur fıkradır. Mutlaka duymuşsunuzdur. Fıkramızın kahramanı Temel otoyolda ters yöne girer. Bunu gören trafik polisi, sürücüleri uyarmak için radyodan anons yaptırır. Bu arada ters yolda ilerleyen Temel de radyo dinlemektedir. Polis radyodan, “Lütfen dikkat! Ters yönde ilerleyen bir araç var!” diye anons yapar. Temel kızgınlık içerisinde bağırır, “Ne bir tanesi hepsi hepsi!..”
Türkiye’yi medeni ve özgür
dünyanın bir parçası yapan demokratik, hukuki, temel hak ve özgürlükleri
önceleyen ne kadar değer ve norm varsa hoyratça aşındırıp, büyük ölçüde yok
ederek Türkiye’yi ait olduğu dünyadan koparıp hızla yalnızlaştıran Erdoğan
dikta rejiminin durumu da tıpkı fıkradaki Temel’in durumu gibi. Ters yöne
girdiği son derece aşikar olduğu halde, doğru yolda olduğuna dair güçlü iddia
ve propagandasını sürdürüyor. Erdoğan’ın fıkradaki naif kahramandan farkı da bu
zaten! Temel farkında olmayarak ters yönde ilerlediği halde Erdoğan, kendisi ve
çevresindekilerin adının karıştığı vahim şaibelerden kurtuluşu bilinçli ve
planlı bir şekilde ters yöne girmekte ve o yönde ilerlemekte görüyor.
Polisiye filmlerde de
polisin kovaladığı hırsız ya da katillerin yakalarını kurtarmak için araçlarıyla
ters yöne girdikleri sahneler hani az değildir. Bunlar film meraklıları için
heyecanlı sahneler olsa da gerçek hayatta hırsız ve caniler ters yöne girmekle
sadece kendilerinin değil, takip eden polisler ile karşı yönden gelen masum
sürücülerin ve yolcuların da hayatını riske ederler. Suçüstü yapılan
şaibelerinden dolayı yurtiçinde hukukun kırıntısını, bağımsız yargının
esamisini bırakmamaya azmetmiş olan Erdoğan diktası, bana göre son derece bilinçli
olarak Türkiye’yi de dünyadan koparmaya çabalıyor. Böylece uluslararası hukukun
ve uluslararası hukuki mercilerin alanına da girme tehlikesi bulunan
şaibelerinin hesabını vermekten kurtulmayı hesaplıyor. Türkiye’yi uluslararası
hukukun etki alanının dışına taşıma gayretinin ise Özbekistanlaşma ya da Kuzey
Koreleşmeden başka bir yolu bulunmuyor. Zaten ters yöndeki Türkiye de hızla oraya
doğru ilerliyor.
Bu yüzden yazının başlığında
“Herkes yanlış, sadece Erdoğan diktası mı doğru?” diye sormamızın ciddi
gerekçeleri var. Erdoğan’ın ve ekibinin ilk 2 dönemlerinde Türkiye’yi Avrupa
Birliği ile üyelik müzakerelerine taşıyan devrim niteliğindeki pek çok
demokratikleşme hamlelerinin ulusal ve uluslararası demokratik çevrelerden sürekli
teşvik, destek ve övgü gördüğünü bilmeyenimiz yok. Bu teşvikleri ve övgüleri
yapan ulusal ya da uluslararası tüm toplumsal kesimlerin, sivil toplum
örgütlerinin, özgür medyanın, fikir önderlerinin, kurum ve kuruluşların bugün tamamının
Erdoğan ve çevresindeki çeteye sert eleştiriler yönelten bir pozisyonda olması hiç
basit bir tesadüf olabilir mi?
İsterseniz sadece son 10
gün içerisinde Erdoğan diktası ve çetevari eylemleriyle dikkat çeken çevresine
yönelik uluslararası saygın çevrelerden ve kuruluşlardan gelen sert eleştirilere
şöyle bir göz atalım. Göz atalım ki Erdoğan diktasının ters yönde ilerlediğinin
ne kadar açık ve seçik olduğuna dair hiç kimsenin herhangi bir kuşkusu
kalmasın.
Avrupa
Birliği: 8 Ekim 2014 tarihinde yayınlanan Türkiye’nin 2014 AB İlerleme Raporu’nda Türkiye’de demokrasi ve
hukuk devletinden geriye gidiş konusunda güçlü tespitler ve sert uyarılar yer
aldı. Raporda bağımsızlığı ciddi darbe yiyen yargı ve HSYK’nın bağımsız kalması
gerektiği vurgulanarak, Twitter ve YouTube yasakları ile basını hedef alan
sansür girişimleri ve baskılar sert bir dille eleştirildi.
Ayrıca AB mercileri, Türk
demokrasisi için önemli bir kırılma noktası olan 14 Aralık medya darbesi ile
ilgili de defalarca açıklama yaptı. AB mercilerinin ilk açıklaması özgür
medyaya saldırının gerçekleştiği gün geldi. AB Yüksek Temsilcisi ve AB
Komisyonu Başkan Yardımcısı Federica Mogherini ve Genişleme’den sorumlu AB
Komisyonu üyesi Johannes Hahn’ın, 14 Aralık 2104 Pazar günü, yaptıkları ortak açıklamada,
polis baskını ve tutuklamalarının demokrasinin temel ilkesi olan basın
hürriyeti ile bağdaşmadığı vurgulandı. AB’nin ancak çok önemli gördüğü
konularda ortak açıklama yaptığını da bir yere not edelim.
Gazetecileri
Koruma Komitesi (CPJ): 17 Aralık 2014 günü Türkiye’ye özel bir
basın özgürlüğü raporu yayınlayan CPJ’ye göre Türkiye aralarında; Eritre,
Etiyopya, Çin ve Bangladeş’in de olduğu dünyanın en kötü 10 ülkesi arasında yer
alıyor. Rapora göre, Türkiye dünyada en çok gazetecinin hapiste olduğu ülkeler
arasında da 10. Sırada bulunuyor. CPJ, basına olan baskının önceki yıllara göre
yüzde 10 civarında daha da arttığını kayıtlara geçirmiş durumda.
İngiliz
Gazeteciler Birliği (NUJ): 38 bin üyeli İngiliz Gazeteciler
Birliği (NUJ), 24 Aralık 2014 tarihinde yaptığı açıklamada, Türkiye'de medyanın
yüzde 70’inin hükümet tarafından kontrol altında tutulduğunu belirtti. NUJ sene
başından itibaren Türkiye’de sosyal medya siteleri ve bağımsız medya
kuruluşlarına uygulanan sansüre dikkat çekilerek, bu baskılar karşısında İngiltere
hükümetine sessiz kalmaması için çağrıda bulunuldu.
Avrupa
Parlamentosu: Erdoğan diktası ve AKP iktidarı Avrupa
Parlamentosu’ndan tarihinin en ağır diplomatik ikazına 15 Ocak 2015 günü
muhatap oldu. Aralarında Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve Samanyolu
Medya Grubu Başkanı Hidayet Karaca’nın da olduğu gazetecilere yönelik ‘14
Aralık Özgür Basına Darbe Operasyonu’nun kınandığı karar, 593 vekilden 551’inin
oylarıyla onandı. AKP’nin üye olduğu ECR grubu dahi kınamaya destek verdi. Bazı
iktidar partisi üyelerinin son dakika lobi faaliyetleri ise büyük hüsranla
sonuçlandı.
ABD
Temsilciler Meclisi: Türkiye’de basın özgürlüğüne yönelik
saldırılar, 435 sandalyeli ABD Temsilciler Meclisi’de yer alan Demokrat ve
Cumhuriyetçi partinin 90 üyesinin 2 Şubat 2015 günü Dışişleri Bakanı John Kerry’ye
yazdığı bir mektupla sert bir dille eleştirildi. Zaman ve Samanyolu TV’ye
yapılan polis baskınlarına değinen ABD’li siyasetçiler, Kerry’ye ‘derin
kaygı’larını iletti.
Sınır
Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF): 11 Şubat 2015 günü Dünya
Basın Özgürlüğü Endeksi’ni yayınlayan RSF, değerlendirdiği 180 ülke arasında Türkiye’yi
basın ve ifade özgürlüğü alanındaki çok ciddi ihlallerinden dolayı 149. sıraya yerleştirdi.
44,16 puanla Türkiye, Burundi, Myanmar, Zimbabve ve Kamboçya gibi ülkelerin
gerisinde kaldı.
Freedom
House: Demokrasi ve özgürlükler konusundaki
derecelendirmesiyle bilinen Freedom House’un her yıl yayınladığı “Basın
Özgürlüğü Raporu”nda 2014 yılında “özgür olmayan ülkeler” kategorisinde yer
alan Türkiye, bu yıl kendisine ancak “yarı özgür ülkeler” kategorisinde yer
bulabildi. Temel gösterge olarak “cezaevindeki gazeteci sayılarını” alan
Freedom House, hapis dışında basına yapılan dayanılmaz baskılara yeterli
düzeyde hassas olmamakla eleştiriliyor.
Center
for American Progress (CAP): ABD Başkanı Obama’ya
yakınlığıyla ve Türkiye dostu olmakla bilinen Washington merkezli düşünce
kuruluşu CAP, 12 Mart 2015 günü yayınladığı “Türk Amerikan ilişkileri: Bir Adım
İleri, Üç Adım Geri (The U.S.-Turkey Partnership: One Step Forward, Three Steps
Back)” başlıklı raporunda, adeta AKP’den yaka silkerek, “ABD, AKP’nin hükümet
yanlısı seslerinin ülkenin ‘değerli yalnızlığı’ olarak adlandırdıkları şeyin
keyfini çıkarmasına izin vermeli,” denildi.
Avrupa’nın
Fikir Önderleri: 13 Mart 2015 günü aralarında eski
cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanların olduğu Avrupa fikir dünyasının önde gelen
8 entelektüeli, Project Syndicate için kaleme aldıkları ortak bir makaleyle
Erdoğanlı son yılların Türkiye’sini hak ve özgürlükler açısından yerden yere
vurdu. Finlandiya’nın Nobel Barış Ödüllü eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari ve
eski Fransa Başbakanı Michel Rocard ile İtalya, İspanya ve Hollanda’nın eski
Dışişleri bakanları Emma Bonino, Marcellno Oreja Aguirre ve Hans van den
Broek’un yanı sıra Avusturya Dışişleri Bakanlığı eski Genel Sekreteri Albert
Rohan, Münih Güvenlik Zirvesi Başkanı Wolfgang Ischinger ve Roma’daki
Uluslararası İşler Enstitüsü Başkan Yardımcısı Nathalie Tocci’nin imzalarının
yer aldığı “An EU-Turkey Reset (Bir AB-Türkiye Sıfırlaması)” başlıklı makalede
“İfade hürriyeti, kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü Erdoğan yönetiminde
artan bir şekilde erozyona uğratıldı” tespiti yapıldı.
Bipartisan
Policy Center (BPC): ABD’nin saygın düşünce kuruluşlarından BPC’nin
yine 13 Mart 2015 günü yayınladığı raporda, Erdoğan rejiminin yargıya, hukuka
ve ifade özgürlüğüne saldırılarının, politika ve ekonomiyi kalbinden vurduğu
belirtildi. BPC raporunda, ‘artan otoriterlik, ifade özgürlüğüne yönelik
kısıtlamalar ve yolsuzluk’ Türkiye’nin kronik problemleri olarak sıralandı. Hükümetin
(Bank Asya gibi) halka açık şirketlere müdahalesi ve yabancı yatırımcıları
gerekçesiz bir şekilde denetlemesinin, yatırımların azalmakta olan inancını
daha da olumsuz etkileyen demokrasi dışı eğilimi gösterdiği kaydedildi.
New
York Times (NYT): Demokrasi ve insan hakları ihlalleri konusunda
duyarlı pek çok Batılı medya kuruluşu gibi NYT’da da sıklıkla Türkiye’deki
diktatoryal gidişata dair analizler yer alıyor. En son 13 Mart 2015 günü Obama
Yönetimi’ne yakınlığıyla bilinen NYT’da yayınlanan başmakalede Erdoğan
liderliğinde Türkiye’nin giderek artan bir şekilde otoriterleştiği ve NATO ile
bağlarının kopmaya başladığı kaydedilerek sert eleştiriler yöneltildi.
ABD
Senatosu: Ve nihayet, Türkiye’deki basın özgürlüğü ihlalleri
ABD’de Cumhuriyetçi ve Demokrat Partili senatörleri farklılıklarını bir kenara
bırakarak 18 Mart 2015 günü Dışişleri Bakanı John Kerry’ye hitaben ortak bir
mektup yazmaya itti. 100 senatörden 74’ünün imza verdiği tarihî mektup, 14
Aralık’ta gerçekleşen özgür basına yönelik darbe operasyonunu da sert
ifadelerle eleştirdi.
Örnekleri çok daha uzatmak
mümkün ama sanırım bu kadarı kafi. Diyeceğim o ki iyice çok geç olmadan, birileri
ne yapıp edip, ters yönde hız yapıp pervasızca yol alarak herkesin can
güvenliğini tehlikeye atan Temel’e ulaşmalı. Şöyle sıkı bir sarsmalı ve
yapmakta olduğu şeyin ne kadar tehlikeli ve ahmakça olduğunu anlamasını
sağlamalı. İş işten geçmeden önce bunu yapabilecek birileri var mı acaba?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder