17 Ağustos 2014 Pazar

AKP’nin serbest piyasa ekonomisine karşı "kutsal" savaşı

İnsanoğlunun belki de en önemli ve insan fıtratına en uygun ekonomik icatlarından biri serbest piyasa ekonomisidir. Hele hele bütün olup biteni “görünmez el”e bırakmayıp, sosyal devlet ve sosyal adalet ilkelerini göz ardı etmeyecek özerk düzenleyici kurumları da kurumsallaştırabilmişse, serbest piyasa ekonomisinin çok basit kurallarıyla çok büyük ekonomileri bile yönetmek mümkün hale gelir. Aslında lafın gelişi “yönetmek”  diyorum. Çünkü şayet sağlam temeller ve ilkeler üzerine kurmuşsanız piyasayı gönül rahatlığıyla kendi haline bırakabilirsiniz.
Gerçekten de serbest piyasa ekonomisinin, tıpkı yer çekimi kanunu gibi, çok basit ama belirleyici kuralları vardır. Bu kuralların başında da arz-talep ilişkisi gelir. Bu ilişkinin belirleyiciliği reel sektörde olduğu gibi finans sektöründe de, iç piyasada olduğu gibi uluslararası ticarette de geçerlidir. Bir serbest piyasa ekonomisinde arz-talep dengesini dikkate almadan atacağınız her adım kaçınılmaz olarak felaketle sonuçlanabilir. Felaketi manipülatif hamlelerle belki öteleyebilir ve algı operasyonlarıyla belki geciktirebilirsiniz, ama asla engelleyemezsiniz.
Şayet şu ya da bu sebeple serbest piyasa ekonomisi olmaya karar vermişseniz oyunu da onun kurallarına göre oynamak mecburiyetindesiniz. 1880’lerde yaşayan Thomas Carlyle, bir tabiat kanunu derecesinde gördüğü arz-talep ilişkisinin belirleyiciliğini o meşhur ‘‘Bir papağana arz ve talep kelimelerini öğretebiliyorsanız, ona ekonomiyi öğretmişsiniz demektir -- Teach a parrot the terms 'supply and demand' and you've got an economist” sözüyle hafızalara kazımıştır.
Elbette ki dünyadaki tek ekonomik sistem serbest piyasa ekonomisi değildir. Merkezi kontrol ekonomisini ve devletçiliği (statism) esas alan sosyalist sistemler, korumacılığı esas alan merkantalist ekonomiler ve uzun yıllar Türkiye’nin ceremesini çektiği ve halen de çekmeye kısmen devam ettiği karma ekonomiler de mümkün. Ancak büyük ekonomik sıkıntılar ve yaşanan felaketlerden sonra şayet ekonominin dümenini arz-talebin belirleyici olduğu serbest piyasa ekonomisine doğru kırmışsanız, oyunu da onun kurallarına göre oynamalısınız. Rahmetli Turgut Özal’ın 1980’li yıllarda piyasa ekonomisini kurumsallaştırmaya yönelik devrimci adımlarından bu yana Türkiye’de bu model, bazı marjinal sosyalist gruplar dışında, hiç kimse tarafından sorun edilmemiştir. Öte yandan, serbest piyasa ekonomisini benimsemiş gibi yapıp en basit kurallarına savaş açmak ise olabilecek en ahmakça tavır olsa gerektir.
2001 yılında serbest piyasayı yücelterek yola çıkan, devletin ve kamunun ekonomide kapladığı alanı küçültmeyi vaat eden AKP, iktidarının ilk yıllarında bu sözünü büyük ölçüde tutmuş, kamu istihdamını ve devletin ekonomideki payını küçültmeyi hedefleyen ciddi bazı adımlar atmıştır. Özelleştirmeye hız verdiği gibi, kısa bir süreliğine de olsa daha az insanla daha fazla iş ve üretim hedefinin peşine düşerek kamu sektöründe verimliliği esas almıştır. Bu amaçla gerek emekliliği, gerekse kamudan başka yollarla ayrılmayı teşvik etmiştir. Yani doğru olanı yapmış ve kamu çalışanı sayısında ciddi bir azalma sağlayamasa da kısa bir süre için en azından artışı yavaşlatmıştır.
Ancak süreç içerisinde, AKP de tüm önceki popülist iktidarların yoluna sapmış ve kamu sektörünü bir kolay istihdam yolu olarak görmüştür. Her ne kadar özelleştirmeler sayesinde işçi sayısı kısmen azalsa da memur sayısı hızla artmıştır. 2002 yılında memur sayısı 2 milyon 123 bin kişiyken, bugün bu sayı 3 milyon 184 bin kişiye ulaşmıştır. 2002 yılında bütçenin yüzde 18’i memur maaşlarına giderken bu oran 2012’de yüzde 30’u bulmuştur. 2002’de kamuya maliyeti 22 milyar TL olan memur maaşları, 2012’de 100 milyar TL’yi aşmıştır.
Hatırlanacağı gibi 2001’deki ekonomik çöküşün hemen ardından devrin hükümeti apar topar Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş’i Türkiye’ye transfer etmiş. Kendisini kabine üyesi yapmış ve süper yetkilerle donatmıştı. Doğrusu Derviş bu yetkilerin hakkını vermiş ve başta finans sektörü olmak üzere Türk ekonomisini sil baştan yeniden yapılandırmıştı. AKP ktidarının ilk yıllarında Derviş’in yapılandırdığı bu ekonomik plana sıkı sıkıya sarılmış ve plana sadakatinden dolayı önemli başarılar elde etmiştir. Ancak zamanla siyasal popülizm ve nepotizmle bir nevi ahbap-çavuş kapitalizmine (crony capitalism) sapınca, bu büyülü başarı hikayesi de gölgelenmeye başlamıştır.
Kemal Derviş’in piyasaya müdahale eden bir ekonomi aktörü olmaktan ziyade bir düzenleyici rolü biçtiği devleti ve kurumlarını, devleti giderek kutsar hale gelen AKP ekonominin en önemli aktörü haline getirmiştir. Sağlıktan ulaşıma, madencilikten enerjiye, finanstan eğitime kadar giderek devlete daha bağımlı hale getirdiği özel sektörün normalde kolayca üstesinden gelebileceği alanlarda bile haksız rekabete yol açacak müdahale ve tercihlerde bulunmuştur.
Özel medya kurumlarına karşı kamu yayın organlarının bilgi ve haberi tekelleştirme girişiminden tutun da, bankacılık sistemindeki payı sadece yüzde 7 olan faizsiz bankacılık sektörüne kamu bankalarını sokma tehdidine ve hatta bir bankayı devlet eliyle batırma girişimine varıncaya kadar özel sektörü felç edecek tehlikeli ve keyfi adımlara imza atmıştır. Özellikle son yıllarda ekonomi adil ve eşit rekabeti esas alan serbest piyasa kurallarından sapmış, siyaseten tercih edilen bazı şirketler keyfi kamu ihaleleriyle büyütülmüş, karşı olunan diğer bazı şirketler ise devlet eliyle batırılmaya ya da zarara uğratılmaya çalışılmıştır. Devletin ekonomi üzerinde güçlenen eli  cezalandırıcı bir ceberrut sopaya dönüştürtülmüş ve nihayet 100 binin üzerinde özel şirket fişlenerek, piyasadan silinmelerine yönelik tenkil planları ortalığa saçılmıştır.
Serbest piyasa ekonomileri olarak rekabetle büyüyen, gelişen, refah ve mutluluk üreten Batı’dan kopup, sadece ekonomik istikrar hedefleyen bir vizyonla Çin ve Rusya gibi yarı despotik merkezi ekonomileri örnek alır hale gelen AKP iktidarı, ekonominin olmazsa olmazı rasyonel yaklaşımlardan da giderek uzaklaşmış ve nihayet piyasa araçlarının oluşturduğu sonuçlara gayri mantıki tepkiler verir hale gelmiştir. Mesela, ekonominin gereklerinden ziyade, Anayasa, hukuk ve demokratik ilkeleri hiçe sayarak gün be gün despotlaşan Erdoğan’a yaranmayı esas alan Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, ekonomi görünümümüze dair somut bir fotoğrafı dikkatlere sunan uluslararası reyting kuruluşlarına savaş açmıştır.
Reyting kuruluşlarından Fitch’in ardından Moody’s’i de eleştiren Zeybekci, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarına resmen rest çekmiş, “ülke olarak sizin yaptığınız yorumları kaale almıyoruz” demiştir. Peki “kaale alınmayacağı” söylenen Moody’s, analizinde rasyonel olmayan herhangi bir şey mi diyordu? Hayır, son derece makul analizler ve uyarılar ihtiva ediyordu. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçiminde galip gelmesine rağmen gelecek yıl yapılacak olan genel seçim sonrası siyasi tablo netleşene kadar Türkiye’nin uluslararası piyasalardaki dalgalanmalar karşısında kırılganlığının devam edeceği uyarısında bulunuyordu. Ayrıca, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı hakkında soru işaretleri oluştuğuna da dikkat çekiyordu.
Türkiye'nin kredi notu üzerindeki ekonomik ve kurumsal baskıları “yavaşlayan büyüme, yüksek enflasyon, belirgin dış kırılganlıklar ve merkez bankası dahil özerk bağımsız kurumların zayıflaması” olarak özetleyen Moody’s, 2015 yılındaki seçimler ve sonrasında kurulacak hükümet neticesinde AKP içindeki saflaşmanın ekonomi politikalarına ve yönetime nasıl yansıyacağı konusundaki endişeleri dile getiriyordu. Düşen büyüme, azalan tasarruf oranı, artan enflasyon ve cari açık ile Ukrayna, Suriye ve Irak gibi dış faktörlerin oluşturduğu riskleri sıralıyordu.
Rasyonel bir ekonomi yönetimi için değerli bir analiz niteliğinde olan Moddy’s’in bu tespitleri, irrasyonaliteye demir atmış, kendilerine vizyon olarak anti-demokratik merkezi ekonomileri seçmiş olan mevcut ekonomi yönetimimiz tarafından mutlaka külhanbeyi üslubuyla cevap verilmesi gereken bir saldırganlık olarak değerlendirilmiştir.
Ne diyelim?.. Turgut Özal’ın ve Kemal Derviş’in değerli mirasını tarumar ederek ülkenin geleceği ile pervasızca oynayan bu kifayetsiz muhterislere Allah akıl fikir versin! Amin…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder