14 Aralık 2014 günü Türkiye’de bugüne kadar görülmedik bir şey yaşandı ve
Türkiye’nin en çok satan gazetesi Zaman binası polis tarafından basılarak Genel
Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı gözaltına alındı. Aynı gün Türkiye’nin önde gelen
televizyon ve radyo yayıncısı Samanyolu Medya Grubu’nun Genel Müdürü Hidayet
Karaca da gözaltına alındı. “Devletin egemenliğini ele geçirmek” ithamıyla
yapılan ve tüm dünyada şok etkisi yaratan bu göz altıların hangi gerekçelere
dayandığı ise en merak edilen konuydu.
Bu gerekçelerin ne olduğunu öğrenmek için Dumanlı ve Karaca ile birlikte
avukatları ve kamuoyu tam dört gün beklemek zorunda kaldı. Dört günün sonuna
yaklaşılıncaya kadar tek soru sorulmadığı halde hürriyetleri tahdit edilerek
psikolojik işkencelere maruz kalan Dumanlı ve Karaca’ya nihayet yöneltilen
sorular ise Yeni Türkiye diktatörlüğünün şefi Erdoğan’ın demokrasi ve hukuku
adım adım yok ederek kurduğu yeni düzende sıradan bir gazetecilik faaliyetinin
bile artık darbecilikle itham edilecek bir suç olarak görüldüğünü gözler önüne
serdi.
Tıpkı Hürriyet, Sabah, Vatan ve benzeri gazetelerde, CNN Türk, Habertürk gibi
televizyonlarda yapıldığı gibi Zaman gazetesinin bir terör örgütüne yönelik
yapılan operasyona dair yayınladığı 1 haber ve 2 köşe yazısından dolayı Türkiye’nin
en etkin gazetesinin genel yayın yönetmeni anayasal düzene karşı suç işlemekle
itham edildi. “Taşhiyeciler” denen grubun ne olduğu, MİT’in ihbarı, halen AKP’de
milletvekili olan dönemin Emniyet Genel Müdürü’nün talimatı, daha sonra
içişleri bakanlığı da yapacak olan ve halen AKP milletvekili olan dönemin
İstanbul Valisi Muammer Güler’in kontrolünde gerçekleştirilen polis
operasyonuna dair ayrıntılı haberleri okumuş olmalısınız. Konunun ayrıntılarına
girmeyeceğim, ama Türkiye’nin bir polis operasyonu konusunda haber ve yorum yayınlandığı
için bir gazetenin yöneticisinin darbe yapmakla suçlandığı bir ülke haline
gelmiş olması gerçekten ürkütücü.
Ürkütücü çünkü Erdoğan diktasına hizmeti belli ki şeref bilen savcı Fuzuli
Aydoğdu’nun hiç çekinmeden şu soruları
Ekrem Dumanlı’ya nasıl sorabildiğini anlamakta inanın güçlük çekiyorum. Sorulardan
biri aynen şöyle: “Genel Yayın Müdürlüğünü yaptığınız Zaman gazetesinin 08-09-10-11-14
Ekim 2013 tarihli yayımlarında ve 25 Kasım 2013 tarihli yayımında dershaneler
konusunun sürekli sistematik bir şekilde işlendiği ve haberlerinin yapıldığı
tespit edilmiştir. Dershaneler konusunun sürekli gazetede işlenmesinin amacı
nedir?”
Basın özgürlüğüne açık bir saldırı niteliğindeki bu soruya verilecek en
güzel cevap elbette ki “Sana ne, seni ne ilgilendirir”dir. Ama Ekrem Dumanlı,
medeni edepten binasip ve basın özgürlüğüne açık müdahale niteliğindeki bu
soruya cevap olarak nezaketini bozmaksızın uzun uzun açıklamalar yapmış.
Savcı tatmin olmamış olmalı ya da talimatla hareket ediyor olmalı ki aynı
soruyu bu sefer başka bir kalıpla yeniden sormuş: “25/11/2013 tarihli Zaman
gazetesinde Başbakana Açık Mektup konulu haberin yapıldığı ve sizin de Dershane
konusu ile ilgili daha önceki Başbakan şimdiki Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip
Erdoğan’a yazdığınız mektubun olduğu tespit edilmiştir. Herhangi bir dershane
ile yasal bağınız var mı? Açıklayınız. Dershane konusunun Genel Yayın Müdürlüğünü
yaptığınız gazetede sürekli gündeme getirilmesinin sebebi nedir?
Ekrem Dumanlı’nın köşe yazısını mektup gibi değerlendirerek formülize
edilen bu saçma sapan ve basın özgürlüğüne yine çok açık müdahale anlamına
gelen soruya verilecek en güzel cevap da
“Sana ne, seni ne ilgilendirir!”dir. Ama Ekrem Dumanlı yine nezaketini
bozmaksızın önceki soruya verdiği cevaba atıfla cevabını vermiş.
Ya peki şu soruya ne dersiniz? “Daha önce Zaman gazetesinde köşe yazarlığı
yapan Hüseyin Gülerce, Zaman gazetesi köşe yazarı olan Ahmet Şahin ve Bugün
gazetesi yazarı Nuh Gönültaş adlı kişilerle tanışıklığınız var mı? Hüseyin
Gülerce adlı kişinin köşe yazılarını ve demeçlerini takip eder misiniz? Ahmet
Şahin adlı kişinin köşe yazılarını ve demeçlerini takip eder misiniz? Nuh
Gönültaş adlı kişinin köşe yazılarını ve canlı yayın konuşmalarını takip eder
misiniz?”
Bir başka soru: 22/07/2014 tarihinde 2014/41637 sayılı soruşturma
kapsamında gözaltına alınarak tutuklanan eski Emniyet mensubu Ömer Köse, Yurt
Atayün ve bu kişilerle beraber gözaltına alınan birçoğu emniyet mensubu olan
kişilerin haberlerinin Genel Yayın Müdürlüğünü yaptığınız Zaman gazetesinde
günlerce yayımlanmasının sebebi nedir? Gözaltına alınan ve tutuklanan bu
kişilerle herhangi bir akrabalık bağınız var mı? Bu kişilerin haberlerinin
diğer basın kuruluşlarına göre daha uzun süre ve adil yargılamayı etkileyecek
şekilde çarpıtarak (“Çarpıtma” ve “adil yargılamayı etkileme” ithamlarını Dumanlı
güçlü ifadelerle reddediyor. – B.K.) yayınlanmasının sebebi nedir?”
Bir gazete genel yayın yönetmenine kurgulanmış savcılar tarafından böyle
bir sorunun sorulabildiği rejime demokrasi ya da hukuk devleti demenin artık
imkanı kalmamıştır.
Ayrıca Dumanlı ve Karaca’nın avukatlarına suçlamalarla ilgili bilgi
verilmeyip savunma hakkı ihlal edilerek, savcılık soruşturması Terörle Mücadele
Şubesi’nde silahların gölgesinde yapılarak adil yargılamaya gölge düşürülmüş ve
insan hakları ile temel hukuk ilkeleri ihlal edilmiştir. Ama olsun! Bundan
böyle sanırım Erdoğan’ın dikta yargısı için önemli olan sonuca ulaşmak.
Erdoğan 15/12/2014’te yaptığı bir konuşmada hiç çekinmeden şu ifadeleri
kullanıyor: “…Olay bir basın özgürlüğü meselesi değil, şikayet üzerine açılmış
bir sürecin bedelini ödüyorlar ve bedelini ödeyecekler…” Yine aynı gün bir
başka konuşmasında “Ulusal güvenliğimizi tehdit eden unsurlar gereken cevabı
alacaklardır” diyor ve henüz soruşturmanın ilk aşamasında olan bir sürece dair peşinen
bir kararın verildiğini ve yargı mercilerinin buna alet edildiğini adeta ikrar
ediyor.
Şimdi sormak lazım hak, hukuk, ahlak tanımayan Erdoğan’a “siz cumhurbaşkanı
mısınız, yoksa savcı ya da hakim misiniz?” Siz kimsiniz ki henüz haklarında
herhangi bir yargı kararı bulunmayan masum insanlara yönelik hüküm içeren
suçlamalarda bulunmaktan çekinmiyorsunuz!
Hayır, hayır… Siz ne bir savcı ne de bir hakimsiniz. Siz olsa olsa su
katılmamış bir diktatörsünüz! Ve sizin için hukuki süreçlere, şekli
prosedürlere ihtiyaç yok! Madem ki su katılmamış bir diktatörsünüz, kimseyi
aldatmayın! Diktatörlüğünüzün hakkını verin ve tadını çıkarın! Kamuoyunu
kurmaca mahkemeler, hukuksuz yasal düzenlemelerle oyalamayın! Mesela toplayın
hepimizi kurşuna dizdirin!.. Olmadı gaz
odaları kurun, toptan yok edin?
Sizin gibi diktatörlere bakın bu çok yakışır! Nasıl olsa bu zulmünüzü de
alkışlayacak midesinden kendinize bağladığınız yüzlerce satılık aydının
desteğini de bulursunuz! Çekinmeyin, korkmayın, yapın… Diktatörsünüz, hakkını
verin! Mentorünüz Hitler’den hiç mi bir şey öğrenmediniz! Hadi yapın!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder