22 Mayıs 2014 Perşembe

Sorumlu bakanlar artık yok hükmündedir



13 Mayıs 2014 günü, yani tam 10 gün önce, Soma’daki bir kömür madeninde resmi rakamlara göre 301 madenci hayatını kaybetti. Türkiye tam 10 gündür bu acıya ağlıyor. Türkiye tam 10 gündür yas tutuyor… Çocuklarının son derece mütevazi rızkını en zor yoldan kazanmak zorunda kalan madencilerin yürek parçalayıcı hikayeleri tam 10 gündür Türk medyasının ve yabancı medyanın manşetlerinde, ekranlarında yer alıyor. Tam 10 gündür insanların yaşam hakkını, insan olmaktan gelen değerlerini hiçe sayarak bu acıya sebep olanlar konuşuluyor. Tam 10 gündür daha fazla üretim ve daha fazla para kazanma hırsının sonuçları ve hükümetin gerekli tedbirleri almaktaki başarısızlıkları eleştiriliyor.
Tam 10 gündür, fazla dile getirilemese de, bu katliama yol açanın aslında madenleri doğrudan Başbakan’a bağlayan çarpık sistemin ve bizzat hükümetin kendisi olduğu da biliniyor. Kömürün ton maliyetini 140 dolardan 28 dolara düşüren rödevans adı verilen taşeronluk sistemi neticede Erdoğan hükümetinin bir buluşu. Bu sistem sayesinde kömürün maliyeti 5 kat düşerken, kömür üretimi de 5 kat artmış. Elbette ki herkes memnun kalmış bu sonuçtan. Maliyetin nasıl 5’te 1’e düşürüldüğü, üretimin nasıl olup da 5’te 1 düşen maliyete rağmen 5 kat artabildiği kimsenin umurunda olmamış. Raporlarda kömürün ton hesabı artmış, kar hesabı artmış, bilançolar adeta çiçek açmış…
Kömür nefes alıp, kömür nefes veren madenciler kaza kaza yerin derinliklerine doğru indikçe, sömürdüğü emek sayesinde ucuza çıkardığı kömürün karıyla İstanbul’da inşa ettiği milyon dolarlık daireleri gökdelen olup kıvrıla kıvrıla gökyüzüne doğru yükselen Soma Holding müthiş memnun olmuş. Enerji Bakanı ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız da elbet bu saadetten nasibini almış. Daha birkaç ay önce “mükemmel tesisler” olarak tanımladığı maden sayesinde mükemmel bir başarı yakaladığı duygusuna kapılmış. Kabinedeki tek değer ölçüsü haline gelen Başbakan Erdoğan’ın gözündeki yerini güçlendirmiş. Muhtemeldir ki her şeye oy hesabı ve daha güçlü iktidar sermayesi olarak bakan Başbakan Erdoğan’ı da, oylarına tahvil edilmek üzere fakir kesimlere bedava dağıtılacak binlerce ton kömürü ucuza kapatmanın coşkun hazzı kaplamıştır.
Elbette ki, bu mutlu-mesut tablonun nasıl oluştuğu hiç kimsenin umurunda olmamış. Olsa da sadece kağıt üzerinde yapılan ve sadece kağıt üzerinde kalan “mükemmel düzenlemeler” şeklinde olmuş. Bu düzenlemeler madenci dışında ilgili herkesi mesut ve bahtiyar eden birer ölüm kuyularına dönüşen kömür madenlerinin kapısından ise hiç girememiş. Belli ki, şirketin iş güvenlik yetkilileri işçi güvenliğinden ziyade patronun memnuniyetini öncelemiş. İnsan öğüterek modern köleliği müesseseleştiren rödevans sisteminin çarklarının daha da randımanlı çalışmasını sağlayan yağ ise denetmen bürokratların marifetiyle devşirilmiş. İddialar doğruysa madene inme zahmetinde bulunmayan resmi denetmenler denetim raporlarını hatırlı iş/ev sahiplerinin iştah kabartan yemek sofralarında düzenlemiş, imzalamış.
 Oysa kapkara madenlerde olup bitenler hiç de zengin sofralarında hazırlanan pespembe denetim raporları gibi de, siyaset tüccarlarını zevkten dört köşe eden bol sıfırlı bilançolar gibi de değilmiş. Geçenlerde bir televizyonda izledim. Hazin bir hikaye: Bir anne, madenden aç gelen madenci genç oğluna yemek hazırlamış. “Hadi oğlum yemeğe gel” diye seslenmiş. Genç madenci bir başka şeyle meşgul olmalı ki sofraya gelmeye biraz gecikmiş. Annesi defaatle bol “hadi”li yemek çağrısını yineleyince genç madenci dayanamamış, patrona karşı seslendiremeyip içine attığı isyanını annesine patlamış: “Anne yeter! Yeter!.. Zaten madende gün boyu tek duyduğumuz kelime hadi, hadi, hadi, hadi… Bir de evde tekrarlama bunu. Dayanamıyorum!” demiş.
Hiçbir güvenlik önlemi alınmadan; doğru dürüst eğitimden geçirilmeden; en tehlikeli iş kollarından biri olan yeraltı madenciliğinin gerektirdiği donanımlar, ekipmanlar doğru dürüst sağlanmadan; madencilerin su, yemek, dinlenme ve hatta tuvalet gibi asgari insani ihtiyaçlarının bile hiçbiri karşılanmadan; her çalışanda olması gereken medeni sosyal hakların hiçbiri verilmeden, yani tarihte kaldığını zannettiğimiz o bildiğiniz köleler gibi çalıştırılmış madenciler. Şirket patronu ve hükümetin doymak bilmez daha fazla kömür, daha fazla para, daha fazla kar, daha fazla siyasal rant arzusu, madencilerin kulaklarına hep “Hadi, hadi, hadi…” kelimelerine dönüşerek ulaşmış. Kendilerine sürekli “Hadi daha hızlı çalışın!”, “Hadi daha fazla çalışın!”, “Hadi daha fazla kömür üretin!”, “Hadi daha fazla para kazandırın bana!”, yani aslında “Hadi daha fazla ölün!” denilmiş… “Hadi, hadi, hadi!..”  
Madenciler de ölmeyecek kadara belki yetecek aylık 1300-1500 lira paraya karşılık daha hızlı ve daha fazla çalışmışlar. Daha fazla yorulmuş, daha fazla ter dökmüş ve daha fazla kömür üretmişler. Patronlarına daha fazla para, hükümete daha fazla siyasal rant kazandırmışlar. Ve nihayet beklenen olmuş ve daha fazla ölmüşler. İşte bunun içindir ki Başbakan Erdoğan hiçbir insani duygu belirtisi göstermeksizin beklenen bu ölümler hakkında şunları söyleyebiliyor: “Bunlar olağan şeyler. Literatürde iş kazası denilen bir olay var. Bu sadece madenlerde olmuyor. Başka işlerde de oluyor. İş kazası. Burada da oluyor. Bunun yapısında fıtratında bunlar var. Hiç kaza olmayacak diye bir şey madenlerde yok.”
Başbakan Erdoğan bunları söyleyebildiği için de her 1 milyon ton kömür üretimi için hayatını kaybeden bir Amerikalı madenciye karşılık tam 361 Türk madencinin hayatı gözden çıkarılabiliyor bu ülkede. Madenciler birer birer, onar onar, yüzer yüzer ölüyor kömür dehlizlerinde... Ve hayat devam ediyor “olağan” şekilde. Çünkü Başbakan öyle buyurdu: “Bunlar olağan şeyler.”
“Bunlar olağan şeyler” olduğu için Soma katliamının üzerinden tam 10 gün geçmesine rağmen siyasal sorumluluğu üzerine alıp istifa eden ne bir yetkili, ne de bir sorumlu bakan göremedik. Aradan geçen onca zamandan sonra dün bir gazeteye nihayet “Bir siyasi sorumlu aranıyorsa ben o sorumluluğu üstleniyorum” diyen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın istifa ettiğine dair ise herhangi bir haberi henüz duymadık. Siyasi sorumluluğu almak böyle mi olur? Üzerine aldığını iddia ettiğin sorumluluk oturduğun her dakika o koltuğu size haram kılmaz mı sanıyorsunuz? O rahat koltuklar, işgal ettiğiniz her dakika sizin için çivili fıçılara dönüşmez mi?
Soma katliamının sorumlusu olan 12 yıllık iktidar, bu sorumluluğunun gereği olarak en azından ilgili bakanların istifasını istemek yerine, inadına yapıyormuş gibi bu bakanların ağzından hala vaatlerde bulunuyor. Yok efendim “gerekli önlemler alınacakmış”, “mevzuat yeniden değiştirilecekmiş”, “denetimler ciddiye alınacakmış…” “-ecekmiş, -acakmış…” böyle gidiyor. Yıllardır yapılması gerekenleri bugün millete vaat eden yılların sayın bakanları, bakın şayet samimiyetinize birazcık olsun inanılsın, bu söylediklerinize birazcık saygı duyulsun istiyorsanız önce istifa edin. Engin tecrübelerinizi ve yüzlerce madencinin ölümüyle sonuçlanan ölümcül hatalarınızdan çıkardığınız dersleri ondan sonra paylaşın ki bir anlamı, bir değeri olsun. Şundan emin olun ki, diğer türlü söyledikleriniz boş konuşmaktan öte bir anlam ifade etmiyor.
Buradan medyanın hala gazetecilik yapmakta direnen kısmına da sesleniyorum: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ve Çalışma Bakanı Faruk Çelik, zaten yapacaklarını bugüne kadar yapmışlar ve eserleri ortada. Son eserleri 301 madencinin ölümü olan bu iki bakanın ve ilgili bürokratların istifa etmek yerine hala -ecekli, -acaklı konuşmalarından daha büyük aymazlık, daha büyük yüzsüzlük ve bu millete daha büyük zulüm olamaz.
Gelin Soma katliamından birincil derecede sorumlu olan bu iki bakanı istifa edinceye kadar yok hükmünde sayalım. Sözlerine, açıklamalarına hiçbir değer atfetmeyelim. Ne zaman ki onurlu siyasetçiler gibi bu büyük acının sorumluluğunu üstlenip istifa ederlerse o zaman sözlerini ciddiye alalım.
Buradan duyuruyorum biz Today’s Zaman olarak istifa etme onurunu gösteremeyen bakanlardan Yıldız ve Çelik’in sözlerini, haber bütünlüğü açısından mecbur kalsak bile ancak asgari düzeyde yayınlayacağız ve sözlerini “iddia ediyorlar” şeklinde vereceğiz. Medyanın gazetecilik yapmakta hala direnen kısmı keşke toplu tavır alsa da Soma katliamından siyaseten sorumlu bu iki bakanın tek kelimelerine yer vermemeyi başarabilsek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder