“...O mutluluğun kenarına kadar gelmiştik aslında. Güneşin keyfini, bütün
fikir ayrılıklarına, inanç farklılıklarına rağmen birlikte çıkartabilecek bir
toplum olmaya çok yaklaşmıştık. İstanbul sahillerinden Marmara’ya, Mardin
sokaklarından Mezopotamya ovasına, Diyarbakır surlarından Hevsel Bahçeleri’ne,
Trabzon kıyılarından Karadeniz’e, Edirne kahvelerinden Meriç’e bakarak
milyonlarca insan mutluluğun ve refahın tadını
çıkarabilirdi.
Bunu
hak etmiştik aslında. Uzun ve zor maceralardan geçmiştik. Yenilgiyi tatmayan
hiç kimse, hiçbir kesim kalmamıştı. Çeşitli ölçülerde de olsa herkesin payına
düşen bu yenilgi tufanından ortak bir zafer yaratacak bir olgunluğa
yaklaştığımızı düşünüyorduk. Barışın, adaletin, özgürlüğün ortaklaşa yaşanacağı
bir menzile erişmiştik. Gelişmiş dünyanın saygıdeğer bir üyesi olmak gibi ortak
bir davamız olmuştu. O yolda güvenle ilerliyorduk. Yeryüzü saygı ve hayranlıkla
selamlıyordu bizi. Bu efsunlu toprak parçası üstünde bütün insanlığa örnek
olacak bir cennet yaratmak üzereydik ki… Bir cehenneme düştük.
Öyle
nefret volkanları patladı ki ümitle baktığımız denizler kıpkızıl magma
yığınlarına döndü. Ayağımızın altındaki bereketli toprak öfke depremleriyle
kuruyup parçalandı. Her yanımız uçurumlarla çevrelendi. İnsanlık tarihinde az
rastlanır bir ahlaksızlık batağına battık. Hırsızlık övünülen bir erdem haline
geldi. Ruhumuz şahrem şahrem yaralarla çatladı. Kan ve zorbalık gündelik
hayatımız oldu. Adalet kayboldu. Güvenilir hiçbir değer kalmadı elimizde… Zift
kokulu çorak bir karanlık kapladı ülkeyi. Ölüm karanlığı bütün hayatın üstüne
çöktü.”
Son
zamanların en duyarlı, en cesur kalemlerinden Ahmet Altan böyle diyordu son
yazısında. Elini uzatsan ulaşabileceğin ışıltılı bir düşten Türkiye’nin nasıl
kapkaranlık bir kabusa yuvarlandığını Ahmet Altan’dan daha etkili ifade
edebilecek çok az kişi vardır bu ülkede. Ahmet Altan’ın iç burkan serzenişleri
hala kulaklarımızdayken çevremize göz ucuyla baktığımızda bile gördüklerimiz,
Brezilyalı aktivist ve siyasetçi Prof. Dr. Cristovam Buarque’nin “Tepki Ver!
(Reaja!)” adlı küçük risalesinde ifade ettiklerine benzer şekilde, bir
ütopyadan çok distopyayı andırıyor artık. Öyle ki en iyimserlerimizde bile
yakın zamana kadar Türkiye’de demokratik bir özgürlükler cenneti kurma hayali
artık yerini üst üste sökün eden felaketlerin önünü alma endişesine bırakmış
durumda.
Bu
yaşananlardan daha fecisi ise tüm bu felaketlere dair endişe duyanların ya da
bu felaketleri Ahmet Altan gibi acılı bir feryatla ve imrenilesi bir cesaretle
engellemeye çalışanların sayıca çok az olması. Toplumun geneline ise ya gönüllü
bir yılgınlık ya da yoz bir vurdumduymazlık hakim. Oysaki yaşanan haksızlıklar,
hukuksuzluklar, zulümler ve ölümler iyice geç olmadan hep birlikte ayağa
kalkmayı, olabildiğince gür bir sedayla güçlü bir tepki vermeyi gerektiriyor.
Aslında
insani, İslami ve ideal olan “tepki vermek” gibi reaksiyoner bir tavır almak
değil. Tam tersine “emri bil maruf, nehyi anil münker” ilkesinde olduğu gibi
olumsuzluklara tepki vermeyi bile gereksiz kılacak şekilde yapıcı inisiyatifler
alıp iyilik için çalışmak ve kötülükleri ortadan kaldırmaya çabalamaktır. Madem
ki bunu gerçekleştirmede başarısız olduk, öyleyse her tarafı bir zulmet gibi
saran zulüm ve haksızlıklara karşı sesimizi yükseltmemiz ve iş işten geçmeden
ayağa kalkıp tepki vermemiz gerekmez mi?
Buarque’nin daha ziyade küresel duyarlılıklarla kaleme aldığı “Tepki Ver!”
çıkışını Türkiye’ye uyarladığımızda tepki vermemizi gerektiren ne kadar çok şey
olduğunu şaşırarak görürüz. Mesela Buarque gibi biz de çağrımıza “Alışma” diye
başlayıp şöyle devam edebiliriz: Ruhlarımızı ele geçirmeye çalışan sapkın ve
yozlaşmış bir devirde yaşama alışkınlığına tepki ver. Unutma ki, bütün
kötülüklerden daha beter olan şey, bu kötülüklere alışmaktır; buna tepki ver! Çünkü,
alışmak ölmektir. Siyasetteki, profesyonel ya da kişisel ilişkilerdeki
yozlaşmaya tepki ver! Sıraya kaynak yapmak, sınavda kopya çekmek, rüşvet almak
ya da rüşvet vermek gibi dalavereleri kabul etme! Alışma... İşkenceci bile
işine öylesine alışır ki artık eyleminin ahlaksızlığını fark etmez olur. Suçu
kendi elleriyle işlemediği için işin içinden sıyrılanların mazeretini asla
kabul etme. Tepki ver!
Özellikle
Suriyeli mültecilerin sokakları doldurduğu şu dönemde ne dilenmek için ellerini
uzatan mülteci çocukları sıradan bir şehir manzarası olarak gör, ne de
kucağındaki titreyen çocuğuyla karşında duran o yoksul annenin gözlerini kedere
boğan acı gerçekliği. Bu sefaletin yanı başındaki binlerce odalı gösterişli
sarayların, görgüsüz köşklerin şatafatına, zenginlerin ve muktedirlerin şımarık
debdebesine alışma! Tıka basa dolu marketlerin önünde yırtık paçavralar sarılı
boş midelerle duranlara da alışma, tepki ver! Hele hele bu yoksul ve yoksun
mültecilerin kirli pazarlıklara malzeme edilmesine sessiz durma, tepki ver!
Erdoğan
rejimi altındaki Türkiye’de olduğu gibi sanığın kimliğine ya da muktedirlere
yakınlığına veya uzaklığına göre yozlaşmış yargının farklı işleyişine boyun
eğme. Yargının muktedirlerin elinde muhaliflerine azap çektirmekte kullandıkları
bir çivili gürze dönüşmesine müsaade etme! Ayağa kalk, sesini yükselt ve tepki
ver! Mağduriyetlerden bahsetmeyi ve hatta ağlamayı öğren, utanma! Ama dikkat
et, ağladığın ve bahsettiğin sadece kendi mağduriyetlerinden ibaret olmasın.
Başkalarının acılarına da ağlamayı, onların acılarından da içtenlikle
bahsetmeyi öğren. Empati kur, tepki ver!
Adalet
sistemindeki kadar medyadaki, sendikalardaki, iş ve sivil toplum
örgütlerindeki, dini cemaatlerdeki, spor kulüplerindeki ve siyasi partilerdeki
yozlaşmaya da tepki ver! İşlenen suçlara, yapılan haksızlıklara,
hukuksuzluklara, baskılara ve zulümlere karşı sesini çıkarmak şöyle dursun,
bunlara destek olmak suretiyle gün be gün daha da yozlaşanlara da tepki ver!
Başkalarının haklarını çiğnemek, mülklerini gasp etmek için haksız, hukuksuz,
ahlaksız iş çevirenleri ise sakın ha görmezden gelme!
Gelir
dağılımındaki artan uçurumu, sağlık, eğitim ve adalete erişimdeki eşitsizliği
pasifçe hoş görme! Halkın verdiği yetki ve otoriteyi şahsi menfaatleri için
istismar edenlerin ahlaksızlığına ve yozlaşmışlığına razı olma, tepki ver!
Hırsızlıklarla, yolsuzluklarla, rüşvetlerle, talanlarla, gasplarla pervasız ve
utanmaz haramiler gibi göz göre göre senden çaldıklarının sadece senin hakkın
değil, çocuklarının da hakkı olduğunu asla unutma, tepki ver! Yaptıkları
hırsızlık, yolsuzluk, hukuksuzluklarıyla suça battıkça yalandan, iftiradan,
tehditten, şantajdan, baskıdan ve zulümden medet uman yozlaşmış muktedirlere
alışarak sakın ola ki sen de yozlaşma. Haksızlıklar karşısında susma. Bile bile
bir dilsiz şeytan olma. Onurunla sesini yükselt, izzetinle tepki ver!
Bugün
Güneydoğu’daki birçok şehirde olduğu gibi caddelerde tanklar ve sivillere doğrultulmuş
silahlar görmeye alışma! Hangi taraftan gelirse gelsin, hangi amaç uğruna
olursa olsun terörizme, gayr-i meşru ve orantısız şiddete tepki ver! Örgütlerin
ve grupların terörizmi kadar devletlerin ve hükümetlerin terörizmine de sessiz
kalma! Özünde şiddetin her türlüsüne tepki ver, tescilli suçlulara uygulanan
şiddete bile. Ama en çok da çocuklara, kadınlara ve savunmasız sivillere
uygulanan şiddete ve teröre tepki ver!
Yoz
muktedirlerin tüm zulümlerine ve soğukkanlılıkla gerçekleştirilen katliamlara
rağmen ortalığı kaplayan tiksindirici sessizliğe de, çekinme, tepki ver!
Ülkenin tarihine ve bugününe ait yüz kızartıcı gerçeklerin saklanmasına seyirci
kalma. Acıların paylaşımında bile yapılan ikiyüzlü ayrımcılıklara tepki ver!
Bilim yerine yardakçılığı, düşünce ve ifade özgürlüğü, akademik özgürlük ve
ilmin izzetini korumak yerine muktedire temennayı meziyet bilen yoz
üniversitelere de tepki ver!
Özgürlüklerin kısıtlanmasına dair her türden baskılara tepki ver! Sesini
yükselt, haykır! Konformistlerin kendi kendilerini aldatan sessizliğine inat
daha yüksek sesle haykır! Boyun eğenlerin zavallılığına, dalkavukların
ahlaksızlığına, fırsat düşkünlerinin acınası zaaflarına ve haksız menfaat
peşindeki utanılası suç ortaklarına dayanarak kurmaya çalıştıkları tek adam,
tek parti despotluğuna geçit verme, tepki ver! Boyun eğen, korkan, sinen ya da
menfaat karşılığı işbirliği içine giren sözde aydınların; korkutulan, satın
alınan ya da düpedüz haysiyetsizleştiklerinden dolayı körleşen, böylece özgür
ve bağımsız değerlendirme yapma yetisinden mahrum kalan bir kısım medyanın
acınası suskunluğuna tepki ver! Ahlaksız işbirlikçileriyle birlikte topluma
zorla giydirmeye çalıştıkları deli gömleğine benzer kimliğe ve tekil düşünceye
karşı çık! “Hayır” de. Çevrendeki herkes “evet” dese bile, sen “hayır” demekten
gurur duy ve duruşundan vazgeçme!
Yaşanan
bütün olumsuzluklara, zulümlere ve zulmete rağmen sakın ha içini karartıp,
karamsarlığa düşme! En fazla umutsuzluğa ve kötümserliğe tepki ver! Kendilerini
acizliğe vurup tercihlerini kayıtsızlıktan yana yapanların nihilizmine sen de
teslim olma! Her ne kadar şartlar gereği iyimserlikten daha akla yatkın gibi
görünse de kötümserliğin seni ele geçirmesine asla izin verme! Sakın zulme ve baskıya
boyun eğme, insanca ayağa kalk, onurunla diren, cesaretle sesini yükselt ve
medeni bir şekilde tepki ver! Ama susma!..
Ne guzel yazmissiniz. Agziniza saglik
YanıtlaSil