Oysa bir başka ülke
mümkündü... Herkesin dilinde, dininde, kültüründe, yaşam şeklinde özgür
olduğu, demokrat, çoğulcu, farklılıkların zenginlik sayıldığı, herkes
için hukuk ve adalet vaat eden rengarenk bir ülke, elimizi uzatsak
yakalayacağımız uzaklıktaydı.
Geride hâlâ varsa rahatsız edici bir kırıntısı vicdanımızı susturacak çareyi de bulmuştuk. Din, dil, ideoloji, yaşam tarzı farklılıklarının üzerine büyük bir özenle kocaman yaftaların kalın gölgesini çektik. Ona Alevi, buna Kürt, şuna dindar, buna cemaatçi, şuradakine Kemalist, buradakine Ulusalcı, ötekine gayrimüslim, berikine ateist dedik. Çok rahat ettik… Her şeyden önce insan olduklarını unuttuk ve unutmak işimize geldi. Artık başlarına gelenlerle aramıza aşılmaz mesafeler koyabilirdik. Hiç düşünmeden koyduk... Alabildiğine güvendeydik(!) Her türlü acıyı yaşayanlar, en temel hakları ve özgürlükleri gasp edilenler ve hatta hayat hakları ellerinden alınanlar neticede bizler değildik.
Bir koza gibi kendi elimizle örerek kendimizi içine hapsettiğimiz bu konforun “şimdilik” şartına bağlı olduğunu bile görmek istemedik. Sandık ki olup biten felaketlere gözlerimizi sımsıkı kaparsak, kulaklarımızı yırtan çığlıklara karşı tıkarsak hayatlarımızı olduğu gibi devam ettirebiliriz. Yanıldık ve hâlâ yanılıyoruz… O başka şehirlerde, başka kasabalarda, başka köylerde, başka mahalle ve sokaklarda ve başka hanelerdeki başka insanların yaşadığı dramlar ve trajediler eninde sonunda gelip bizi bulmaz sanmıştık. Kendi karanlığımızla inşa ettiğimiz gölgelerimizin arkasına ödlekçe saklandık.
Gerçeklerle yüzleşmedikçe…
Halbuki her rengiyle bir millet olarak ya hep birlikte çıkacak, ya hep birlikte batacaktık. Bu bağıran gerçeği göremedik… Başkalarının mutsuzluğu, acıları ve ahlarına rağmen mutlu olamayacağımızı, huzuru bulamayacağımızı bir türlü anlayamadık. Anlamak istemedik… Belki de hep birlikte umutsuzca debelendiğimiz kendi bataklığımızdan hep birlikte çıkmayı sağlayacak ne şahsiyetimiz vardı ne de cesaretimiz. Bile bile, göre göre hep birlikte batmayı tercih ettik. Tercihimiz kaderimiz oldu. Şimdi elbirliğiyle batıyoruz işte…
Büyük bir şehrinde yaşadığım bu ülkenin diğer şehirlerinde, ilçelerinde olup bitenlerden ne yazık ki sarsıcı ve ıstıraplı bir hicap duymaktan başka bir şey gelmiyor elimden. Bambaşka bir ülke olabilirdik ama hükümetinin memurlarına mesaj göndererek “güvenliğiniz için şehri terk edin” diyecek kadar alçalan utanç duyulası bir ülke olduk. Milli Eğitim Bakanlığı da Cizre ve Silopi'deki okullarda çalışan öğretmenlere aynı mesajı göndermiş. Nasıl bir bakanlık, nasıl bir insanlık ki bu? Haklı olarak öğretmenlerin güvenliğini önemseyen bu anlayışın geleceklerinden sorumlu olduğu çocuk yaştaki korumasız öğrencilerin hayatlarını neden hiç umursamadığını anlayabileniniz var mı? Sahi kuzum siz ne zaman vicdanınızı bu ölçüde yitirdiniz? İnsanlığınızdan bu ölçüde vazgeçtiniz? Ya mesajı alır almaz görev yaptıkları şehirleri terk eden öğretmenler, bir mesajla yüzüstü bıraktığınız öğrencilerinizin karşısına geçip hangi yüzle bir daha ders anlatacaksınız?
Herkesin gözleri önünde terör örgütünün meskun yerleri ileride savaş alanına çevirecek altyapıyı oluşturduğu sıralarda olup biteni sadece seyretmekle yetinen yetkililer, şimdi kalkmış kendi ihmal ve ihanetlerinin faturasını toptan halka ödetmekle meşgul. Nasıl olsa “Peki neden o beceriksizliklerinizin faturasını önce siz ödemeyi düşünmüyorsunuz?” diye soran yok.
Gerçeği kabul etmek gerekirse tahakkümcü despotik anlayışa boyun eğmeyenler için Türkiye'nin batısı da büyük risklerle dolu. Hâlâ doğru bildiğinizi söylemeye devam ediyorsanız şu ya da bu bahaneyle gözaltına alınmanız, tutuklanıp hapse atılmanız ve hatta ortadan kaldırılmanız sadece bir an meselesi. Ama henüz batıdaki şehirler Güneydoğu'daki şehirler gibi ahalisinin açık hava hapishanelerine dönüşmüş değil. Silopi, Cizre, Nusaybin, Sur, Silvan gibi şehirlerde ise halkın tamamı haftalar boyunca kendi evlerine hapsediliyor. Ailelerin kendi evleri, içlerinde aç susuz mahpusluk yaşadıkları kendi hapishanelerine dönüşüyor. Aynı sınırlar içerisindeyiz belki ama batıda sıkıntılarla bezeli bir başka ülke, doğuda ise korku, şiddet, terör, hukuksuzluk, keyfilik ve zulmün hakim olduğu bir ülke olduk…
‘Demokratik bir ülke' hayaline ne oldu?
Halkların Demokratik Partisi (HDP), bir toplu cezalandırma yöntemi olarak aylardır sürdürülen sokağa çıkma yasaklarını durdurması için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuş. Bu uygulamanın Anayasa'ya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırılığına dikkat çekmiş. HDP'ye göre, 16 Ağustos 2015 tarihinden bu yana 7 ilde toplam 1,3 milyon kişinin yaşadığı 17 ilçede toplam 52 kez süresiz ve gün boyu sokağa çıkma yasakları ilan edilmiş. Bir ilçede 14 gün boyunca kesintisiz uygulanan sokağa çıkma yasakları nedeniyle bugüne kadar toplam 63 sivil vatandaş hayatını kaybetmiş. Bakalım Anayasa Mahkemesi, yaşanan bu vahim ihlaller karşısında kılını kıpırdatacak mı? Yoksa üç maymunu mu oynayacak?
Hayat hakkı dahil en temel insan hak ve özgürlüklerini umursamadığını söylemleri ve eylemleriyle defaatle ispatlayan, başta Anayasa olmak üzere en temel hukuk kurallarını reddettiğini açıkça söylemekten çekinmeyen bir içişleri bakanının olduğu ülkede Anayasa Mahkemesi olumlu bir karar verse dahi bu kararın uygulanacağından emin olmak, bu şartlar altında maalesef pek mümkün görünmüyor.
Yakın zamana kadar bu ülkenin demokratları ve insan hakları savunucuları “aman ha Türkiye yanlış bir yola girip 1990'lara dönmesin!” diye endişe ederdi. Ne yazık ki bugün Türkiye, 1990'lardaki berbat şartların bile gerisine düşmüş durumda. Sadece 1994 yılında 3 binden fazla köyün haritadan silindiği, 300 binden fazla insanın evlerini terk etmek zorunda kaldığını biliyoruz. Şimdi hedefte olan yerler ise artık köy ya da mezralar değil. On binlerce, yüz binlerce insanın yaşadığı koca koca şehirler.
Baskıdan, keyfilikten, hukuksuzluktan, tahakküm ve despotluktan bıkan bu ülkedeki her özgürlükçü demokrat daha düne kadar “bu topraklarda Batılı standartlarda demokrasi ve hukukuyla başka bir ülke mümkün” rüyasının peşindeydi. Ama hayal ettikleri o başka ülke, her parçası birbirinden ayrışan ve birbirlerinin kan donduran trajedilerini hiç umursamayan bu ülke değildi.
http://www.zaman.com.tr/yorum_baska-bir-ulke_2332895.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder