Türkiye bir taraftan AKP’nin 7 Haziran seçimlerindeki başarısızlığı sonrası son derece tuhaf bir şekilde yeniden başlayan terör saldırılarının, diğer taraftan ise despotik baskılardan dolayı geriye bir avuç kalan özgür medyaya ve muhalif çevrelere yapılan baskınların oluşturduğu bir karabasanın tam ortasında. Gün geçmiyor ki birkaç okula, birkaç kreşe, birkaç şirkete keyfi ve hukuksuz polis baskınları yapılmasın. Hiçbir suçu olmayan masum insanlar saçma sapan gerekçelerle gözaltına alınmasın! Bu haliyle Türkiye tam bir despotik rejime dönüşmüş durumda. Bu kepazelik artık bir imaj, bir algı sorunu olmaktan çıktı. Yaşananlar gerçekliğin ta kendisi.
Öyle ki bu ülkede Anayasa
askıda, hukuk askıda, demokrasi askıda, en temel hak ve özgürlükler bile
askıda. Gelinen durum o kadar vahim ki Türkiye’de yaşayan ister vatandaş,
isterse yabancı olsun hiç kimsenin ne can güvenliği, ne mal güvenliği, ne de
temel insan hak ve özgürlükleri kalmış durumda. Despotik ihtiraslarıyla bir tek
adam rejimi peşinde koşan Erdoğan ve avenesinin konsolide ettiği partizan
yargı, partizan polis, partizan bürokrasi, partizan medya gölgesinde kimsenin asgari
düzeyde bile bir hukuk güvencesi de bulunmuyor. Erdoğan rejiminin baskı ve
zulmü altında kıvrım kıvrım kıvranan Türkiye, tam anlamıyla 5. sınıf bir adi Ortadoğu
diktatörlüğü görüntüsü veriyor. Ve bu ülke, işte böyle bir ortamda tarihinin
belki de en önemli seçimlerine doğru gidiyor.
Hükümet çevrelerinden edinerek
paylaştığı ve neredeyse tamamı gerçekleşerek doğrulanan bilgilerle haklı bir
şöhret oluşturan Twitter fenomeni @fuatavni_f ‘in günler öncesinden duyurduğu bir
“kehanet”, daha doğrusu bir felaket daha doğru çıktı. Fuat Avni’nin hala Erdoğan’a
biat etmemiş tüm muhalif medya organlarına ve önde gelen iş adamlarına yönelik hukuksuz
ve keyfi baskınlar yapılarak malvarlıklarına el konulacağına dair akıl almaz felaket
senaryosu ne yazık ki aynen gerçekleşiyor. Türkiye’de despotik Erdoğan
rejiminin pervasız talan, yağma ve yıkımından geriye kalan bir avuç özgür medya
organının en önemli renklerinden bazılarını bünyesinde bulunduran İpek Grubu
şirketlerine, gazete ve televizyonlarına kapsamlı polis baskınları yapılmaya
başlandı bile.
Yıllar içerisinde oluşturulan
gayri meşru rant sisteminden besledikleri kara propagandacı partizan medya
dışında herhangi bir medyaya veya en ufak muhalif sese tahammülü olmayan
despotik Erdoğan rejimi, seçimlere sadece 2 ay kala belli ki muhalif siyasi
partilerin yer bulabildiği, seslerini duyurabildiği tek tük kalmış medya
organlarını da susturma, sindirme peşinde. Her türlü baskı ve tehdide rağmen hala
susmayan ve sinmeyen medya organlarını ise saçma sapan ve keyfi gerekçelerle el
koyma tehlikesi bekliyor. Bu yönüyle İpek Medya Grubu’na yapılan baskın ve
baskı özgür medyaya yönelik bir darbe olduğu kadar muhalefete ve demokrasiye de
açık bir darbedir. İpek Medya Grubu ve diğer medya kuruluşları ile muhalif iş
adamlarına yönelik baskı ve saldırılar can çekişen demokratik hukuk devletinin
son kalıntılarını da ortadan kaldırmaya yönelik pervasız ve aşırı cüretkar bir
teşebbüstür.
Anayasa’nın, Türkiye’nin
imzacısı olduğu uluslararası konvansiyonların ve uluslararası hukukun koruması
altında olan medya ve basın özgürlüğünü, mülkiyet haklarını ve hatta can
güvenliğini hiçe sayan Erdoğan rejimi ve hükümetteki piyonları altından asla
kalkamayacakları ve hesabını asla veremeyecekleri çok büyük suçlar işliyor. Ve
bu suçları işleyen irili ufaklı bütün bürokratik konumlardaki herkesi er ya da
geç çok büyük cezalar bekliyor. Çünkü Erdoğan rejiminin, 17/25 Aralık 2013
yolsuzluk skandalını ortaya çıkarmakla itham ederek husumet beslediği sadece Hizmet
Hareketi’ne yakın medya organlarını ve işadamlarını hedef aldığına dair oluşturduğu
yanlış algının artık sonuna gelindi. Bugün herkes biliyor ki despotik Erdoğan
rejiminin hedefi Hizmet’e yakın medya ve işadamlarından ibaret değil. İdeolojik
görüşü ya da yaşam tarzı her ne olursa olsun Erdoğan’a ve konsolide etmeye
çalıştığı despotik rejimine biat etmeyen herkes hedefte, büyük bir tehdit ve
tehlike altında.
Başta Koç Grubu olmak
üzere TUSİAD üyesi bütün işadamları despotik Erdoğan rejiminin tehditi altında.
Kimler yok ki listede TÜSİAD eski başkanı Muharrem Yılmaz’dan, uluslararası
tanınırlığı yüksek Osman Kavala’ya kadar herkes sırada. Hele hele medya alanında
faaliyetleri olduğu halde Erdoğan rejimine hala tam biat etmeyen tüm işadamları
açık ve yakın tehlike altında. Başta Doğan Medya Grubu yayın organları olmak
üzere Cumhuriyet, Sözcü, BirGün, Taraf ve diğer muhalif medya organları Erdoğan
despotizminin baskılarında sadece sıranın ne zaman kendilerine geleceğinin
merakı içerisindeler. Cumhuriyet gazetesi günler öncesinden tehditleri ciddiye
alarak tepkisini birinci sayfasından koymuştu. Sözcü gazetesi ise tepkisini Salı
günkü birinci sayfasının tamamını ayırarak “Sözcü susarsa Türkiye susar”
manşetiyle ve tüm yazarlarının köşelerini boş bırakarak gösterdi.
Gerek Sözcü gazetesinin
manşeti, gerekse Salı günkü manşetinde IŞİD’e yapılan yardımları bir kez daha
belgeleyen Bugün gazetesinin bünyesinde bulunduğu İpek Medya Grubu’na yönelik
sindirme ve baskı operasyonu sosyal medyada büyük tepki çekti. Tıpkı aynı anda
hem IŞİD, hem de IŞİD düşmanı terör örgütü PKK’ya destek olmakla suçlanarak
tutuklanan Vice News muhabirlerinin tutuklanmasının dünyada oluşturduğu tepki
gibi.
Türkiye’yi despotik bir “tek
adam rejimi”ne dönüştürmek isteyen, bu amaçla medyayı ve toplumu tek sesli hale
getirmeye çalışanlar akıllarını başlarına almalılar. Hala birinci parti
olabilirsiniz, hala cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, bakanlık ve tüm bürokratik
koltukları dolduruyor olabilirsiniz, ama bunların hiçbiri size suç işleme hakkı,
haddiniz aşma özgürlüğü vermez. Bunlar size toplumu sindirme, baskılama,
muhalefeti susturma, düşünce ve ifade özgürlüğünü yok etme hakkı tanımaz.
Gırtlağınıza kadar
battığınız suçlardan dolayı hukuk önünde ve sandıkta hesap vermemek; yine aynı
sebepten dolayı iktidarı gerek hukuki, gerekse demokratik yollardan devretmemek
amacında olduğunuz anlaşılıyor. Ama unutmayın ve hesabınızı iyi yapın, aynı
amaçla bir diktatörlük rejimi kurmak üzere girişeceğiniz her hukuksuz ve keyfi
eylem sadece ve sadece hesabını vermek zorunda kalacağınız suç listenizi
kabarmaya yarayacaktır. Yarım yamalak da olsa demokrasiyi ve hukuk devleti
olmanın nimetlerini tatmış, orta sınıfı son derece canlı olan, dünyayla ve
uluslararası ekonomiyle entegre bir Türkiye’den tipik bir Ortadoğu diktatörlüğü
çıkarmaya kimsenin gücü yetmez.
Öte yandan hukuksuzluğu,
keyfiliği ve suç işlemeyi alışkanlık haline getiren Erdoğan rejimi ve Davutoğlu
hükümeti bu türden gayri meşru metotları normalleştirmelerinin bu konuda
kendilerinden daha güçlü imkanlara sahip farklı dinamikleri harekete geçirebileceği
ihtimalini de asla göz ardı etmesinler, asla unutmasınlar.
Beyler, darbe
dönemlerinde bile uygulanmayan medyaya ve muhalefete yönelik korkutma, baskı
kurma, doğrudan el koyma çabalarıyla bir yerlere varmanız mümkün değil. Türkiye’de
ve dünyada oluşacak tepki tsunamisinin üstesinden gelmeniz ise imkansız. Gelin
yazık etmeyin bu ülkeye. Hesabını yargı önünde vermekten kaçtığınız uzun bir
liste oluşturan anayasal suçlarınızın yol açtığı suçluluk psikolojisiyle bu uzun
suç listenize yeni ve vahim suçlar eklemeyin. Evet doğru, bu anti-demokratik,
despotik ve hukuksuz baskılarınız sonucunda kaybeden demokratik ve medeni
dünyadan hızla uzaklaşan Türkiye olur. Ama herkesten çok sizin kaybedeceğinizi
de asla unutmayın.
Ve şunu da unutmayın ki,
ne yaparsanız yapın, hangi zulümleri işlerseniz işleyin özgür vicdanlar asla susmaz! Özgür insanlar asla
susmaz! Özgür medya asla susmaz!
Asla susturamayacaksınız
ama susturma çabalarınızdan dolayı tarihe kara bir leke olarak geçeceksiniz!
Gelecek nesillerce hukuksuz ve zorba zalimler olarak anılacaksınız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder