1 Eylül 2015 Salı

Özgür medya susarsa Türkiye boğulur


Türkiye bir taraftan AKP’nin 7 Haziran seçimlerindeki başarısızlığı sonrası son derece tuhaf bir şekilde yeniden başlayan terör saldırılarının, diğer taraftan ise despotik baskılardan dolayı geriye bir avuç kalan özgür medyaya ve muhalif çevrelere yapılan baskınların oluşturduğu bir karabasanın tam ortasında. Gün geçmiyor ki birkaç okula, birkaç kreşe, birkaç şirkete keyfi ve hukuksuz polis baskınları yapılmasın. Hiçbir suçu olmayan masum insanlar saçma sapan gerekçelerle gözaltına alınmasın! Bu haliyle Türkiye tam bir despotik rejime dönüşmüş durumda. Bu kepazelik artık bir imaj, bir algı sorunu olmaktan çıktı. Yaşananlar gerçekliğin ta kendisi.
Öyle ki bu ülkede Anayasa askıda, hukuk askıda, demokrasi askıda, en temel hak ve özgürlükler bile askıda. Gelinen durum o kadar vahim ki Türkiye’de yaşayan ister vatandaş, isterse yabancı olsun hiç kimsenin ne can güvenliği, ne mal güvenliği, ne de temel insan hak ve özgürlükleri kalmış durumda. Despotik ihtiraslarıyla bir tek adam rejimi peşinde koşan Erdoğan ve avenesinin konsolide ettiği partizan yargı, partizan polis, partizan bürokrasi, partizan medya gölgesinde kimsenin asgari düzeyde bile bir hukuk güvencesi de bulunmuyor. Erdoğan rejiminin baskı ve zulmü altında kıvrım kıvrım kıvranan Türkiye, tam anlamıyla 5. sınıf bir adi Ortadoğu diktatörlüğü görüntüsü veriyor. Ve bu ülke, işte böyle bir ortamda tarihinin belki de en önemli seçimlerine doğru gidiyor.
Hükümet çevrelerinden edinerek paylaştığı ve neredeyse tamamı gerçekleşerek doğrulanan bilgilerle haklı bir şöhret oluşturan Twitter fenomeni @fuatavni_f ‘in günler öncesinden duyurduğu bir “kehanet”, daha doğrusu bir felaket daha doğru çıktı. Fuat Avni’nin hala Erdoğan’a biat etmemiş tüm muhalif medya organlarına ve önde gelen iş adamlarına yönelik hukuksuz ve keyfi baskınlar yapılarak malvarlıklarına el konulacağına dair akıl almaz felaket senaryosu ne yazık ki aynen gerçekleşiyor. Türkiye’de despotik Erdoğan rejiminin pervasız talan, yağma ve yıkımından geriye kalan bir avuç özgür medya organının en önemli renklerinden bazılarını bünyesinde bulunduran İpek Grubu şirketlerine, gazete ve televizyonlarına kapsamlı polis baskınları yapılmaya başlandı bile.
Yıllar içerisinde oluşturulan gayri meşru rant sisteminden besledikleri kara propagandacı partizan medya dışında herhangi bir medyaya veya en ufak muhalif sese tahammülü olmayan despotik Erdoğan rejimi, seçimlere sadece 2 ay kala belli ki muhalif siyasi partilerin yer bulabildiği, seslerini duyurabildiği tek tük kalmış medya organlarını da susturma, sindirme peşinde. Her türlü baskı ve tehdide rağmen hala susmayan ve sinmeyen medya organlarını ise saçma sapan ve keyfi gerekçelerle el koyma tehlikesi bekliyor. Bu yönüyle İpek Medya Grubu’na yapılan baskın ve baskı özgür medyaya yönelik bir darbe olduğu kadar muhalefete ve demokrasiye de açık bir darbedir. İpek Medya Grubu ve diğer medya kuruluşları ile muhalif iş adamlarına yönelik baskı ve saldırılar can çekişen demokratik hukuk devletinin son kalıntılarını da ortadan kaldırmaya yönelik pervasız ve aşırı cüretkar bir teşebbüstür.  
Anayasa’nın, Türkiye’nin imzacısı olduğu uluslararası konvansiyonların ve uluslararası hukukun koruması altında olan medya ve basın özgürlüğünü, mülkiyet haklarını ve hatta can güvenliğini hiçe sayan Erdoğan rejimi ve hükümetteki piyonları altından asla kalkamayacakları ve hesabını asla veremeyecekleri çok büyük suçlar işliyor. Ve bu suçları işleyen irili ufaklı bütün bürokratik konumlardaki herkesi er ya da geç çok büyük cezalar bekliyor. Çünkü Erdoğan rejiminin, 17/25 Aralık 2013 yolsuzluk skandalını ortaya çıkarmakla itham ederek husumet beslediği sadece Hizmet Hareketi’ne yakın medya organlarını ve işadamlarını hedef aldığına dair oluşturduğu yanlış algının artık sonuna gelindi. Bugün herkes biliyor ki despotik Erdoğan rejiminin hedefi Hizmet’e yakın medya ve işadamlarından ibaret değil. İdeolojik görüşü ya da yaşam tarzı her ne olursa olsun Erdoğan’a ve konsolide etmeye çalıştığı despotik rejimine biat etmeyen herkes hedefte, büyük bir tehdit ve tehlike altında.
Başta Koç Grubu olmak üzere TUSİAD üyesi bütün işadamları despotik Erdoğan rejiminin tehditi altında. Kimler yok ki listede TÜSİAD eski başkanı Muharrem Yılmaz’dan, uluslararası tanınırlığı yüksek Osman Kavala’ya kadar herkes sırada. Hele hele medya alanında faaliyetleri olduğu halde Erdoğan rejimine hala tam biat etmeyen tüm işadamları açık ve yakın tehlike altında. Başta Doğan Medya Grubu yayın organları olmak üzere Cumhuriyet, Sözcü, BirGün, Taraf ve diğer muhalif medya organları Erdoğan despotizminin baskılarında sadece sıranın ne zaman kendilerine geleceğinin merakı içerisindeler. Cumhuriyet gazetesi günler öncesinden tehditleri ciddiye alarak tepkisini birinci sayfasından koymuştu. Sözcü gazetesi ise tepkisini Salı günkü birinci sayfasının tamamını ayırarak “Sözcü susarsa Türkiye susar” manşetiyle ve tüm yazarlarının köşelerini boş bırakarak gösterdi.
Gerek Sözcü gazetesinin manşeti, gerekse Salı günkü manşetinde IŞİD’e yapılan yardımları bir kez daha belgeleyen Bugün gazetesinin bünyesinde bulunduğu İpek Medya Grubu’na yönelik sindirme ve baskı operasyonu sosyal medyada büyük tepki çekti. Tıpkı aynı anda hem IŞİD, hem de IŞİD düşmanı terör örgütü PKK’ya destek olmakla suçlanarak tutuklanan Vice News muhabirlerinin tutuklanmasının dünyada oluşturduğu tepki gibi.
Türkiye’yi despotik bir “tek adam rejimi”ne dönüştürmek isteyen, bu amaçla medyayı ve toplumu tek sesli hale getirmeye çalışanlar akıllarını başlarına almalılar. Hala birinci parti olabilirsiniz, hala cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, bakanlık ve tüm bürokratik koltukları dolduruyor olabilirsiniz, ama bunların hiçbiri size suç işleme hakkı, haddiniz aşma özgürlüğü vermez. Bunlar size toplumu sindirme, baskılama, muhalefeti susturma, düşünce ve ifade özgürlüğünü yok etme hakkı tanımaz.
Gırtlağınıza kadar battığınız suçlardan dolayı hukuk önünde ve sandıkta hesap vermemek; yine aynı sebepten dolayı iktidarı gerek hukuki, gerekse demokratik yollardan devretmemek amacında olduğunuz anlaşılıyor. Ama unutmayın ve hesabınızı iyi yapın, aynı amaçla bir diktatörlük rejimi kurmak üzere girişeceğiniz her hukuksuz ve keyfi eylem sadece ve sadece hesabını vermek zorunda kalacağınız suç listenizi kabarmaya yarayacaktır. Yarım yamalak da olsa demokrasiyi ve hukuk devleti olmanın nimetlerini tatmış, orta sınıfı son derece canlı olan, dünyayla ve uluslararası ekonomiyle entegre bir Türkiye’den tipik bir Ortadoğu diktatörlüğü çıkarmaya kimsenin gücü yetmez.
Öte yandan hukuksuzluğu, keyfiliği ve suç işlemeyi alışkanlık haline getiren Erdoğan rejimi ve Davutoğlu hükümeti bu türden gayri meşru metotları normalleştirmelerinin bu konuda kendilerinden daha güçlü imkanlara sahip farklı dinamikleri harekete geçirebileceği ihtimalini de asla göz ardı etmesinler, asla unutmasınlar.
Beyler, darbe dönemlerinde bile uygulanmayan medyaya ve muhalefete yönelik korkutma, baskı kurma, doğrudan el koyma çabalarıyla bir yerlere varmanız mümkün değil. Türkiye’de ve dünyada oluşacak tepki tsunamisinin üstesinden gelmeniz ise imkansız. Gelin yazık etmeyin bu ülkeye. Hesabını yargı önünde vermekten kaçtığınız uzun bir liste oluşturan anayasal suçlarınızın yol açtığı suçluluk psikolojisiyle bu uzun suç listenize yeni ve vahim suçlar eklemeyin. Evet doğru, bu anti-demokratik, despotik ve hukuksuz baskılarınız sonucunda kaybeden demokratik ve medeni dünyadan hızla uzaklaşan Türkiye olur. Ama herkesten çok sizin kaybedeceğinizi de asla unutmayın.
Ve şunu da unutmayın ki, ne yaparsanız yapın, hangi zulümleri işlerseniz işleyin  özgür vicdanlar asla susmaz! Özgür insanlar asla susmaz! Özgür medya asla susmaz!
Asla susturamayacaksınız ama susturma çabalarınızdan dolayı tarihe kara bir leke olarak geçeceksiniz! Gelecek nesillerce hukuksuz ve zorba zalimler olarak anılacaksınız!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder