Türkiye bir seçime mi, yoksa bir felakete mi gidiyor çok yakında anlaşılacak. AKP’nin 13 yıllık iktidarını resmen elinden alan 7 Haziran’daki seçimlerin Erdoğan ve hükmettiği AKP’nin Bizans oyunlarıyla yok sayılmasıyla başlayan tuhaflıklar ve skandallar serisine her gün bir yenisi ekleniyor. En baştaki düğme yanlış iliklenince doğal olarak alttaki düğmeler de onu takip ediyor. Gırtlağına kadar suça batmış olan bir siyaset güruhunun iktidarı şu ya da bu meşru yolla devretmeyecekleri de bu sayede her geçen gün daha iyi anlaşılmış oluyor.
Erdoğan’ın kurnazca bir kareografiyle Bizans oyunlarına
rahmet okutacak siyasi entrikalarının damga vurduğu 7 Haziran seçiminden bu
yana yaşanan hukuksuzluklar ve işlenen anayasal suçların büyüklüğü bile sadece
korkarım ki 1 Kasım’da AKP’nin alacağı daha büyük bir yenilgi sonrası da 7
Haziran benzeri bir tavır almalarına yol açacak. Tüm çabalarına rağmen bugüne
kadar işledikleri devasa suçları, hukuksuzlukları, hırsızlıkları ve
yolsuzlukları örtme şansları olmadığı için Başbakan eski Yardımcısı Bülent
Arınç’ın dediği gibi, bu saatten sonra, “iktidara daha da mahkumlar”. Erdoğan
ve AKP’nin ne yapıp edip, gerekiyorsa daha büyük ve geri döndürülemez
tahribatlara yol açacak daha vahim anayasal suçlar işleme pahasına, iktidara bütün
varlıklarıyla yapışmaları gerekiyor.
Zaten,
Erdoğan ve vesayetindeki AKP de bunu yapıyor. Tarihin görüp göreceği en büyük
yolsuzluk, rüşvet ve hırsızlık skandalına rağmen, yargıyı ve polisi dağıtmak, demokratik
hukuk devletini işlemez hale getirmek, Türkiye’yi dünyadan koparmak, ekonomiyi
krize atmak pahasına tüm hukuki kurum, kural, ilke ve süreçleri yok sayarak
iktidara yapışmış durumdalar. Neticede herhangi bir demokratik hukuk devletinde
yüzde biri ortaya saçılsa yüz hükümeti iktidardan edecek boyuttaki
yolsuzluklara rağmen Erdoğan daha yüksek bir mercie gelmeyi, AKP ise iktidara daha
da yapışmayı başarmadı mı? Yozlaşmış iktidarların barışçıl yollardan devrini
sağlayan meşru yöntemlerden biri olan hukuk böylece devre dışı kalmadı mı?
13 yıldır
sürdürdüğü tek başına iktidar olma lüksünü 7 Haziran’da kaybetmesine rağmen,
Erdoğan merkezli uygulamaya giren siyasi entrikalar sayesine AKP 80 gün boyunca
seçim kazanmış bir tek parti iktidarı gibi icraatlarına ve hukuksuzluklarına
devam etmedi mi? Samimi olmayan ve sonuç almayı hedeflemeyen koalisyon
görüşmeleri süresince demokratik nezakete, devlet teamüllerine ve siyasi ahlaka
sığmayacak vahamette önemli kararlar, anlaşmalar ve üst düzey bürokratik atamalar
ve hukuksuz operasyonlar yapılmadı mı?
Malumunuz, seçimlerde
birinci parti olan AKP’nin bir koalisyon hükümeti kurmakta başarısız olması
üzerine, Anayasa, demokratik teamüller ve siyasi ahlak gereği hükümet kurma
görevi sırasıyla ikinci parti olan CHP’ye, CHP de başarısız olursa üçüncü parti
olan MHP’ye ve en son HDP’ye görev vermesi gerekirken, Erdoğan bunları yapmayıp
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez yetki kullanarak bir erken seçim kararı
aldı. Bu karar sonrası, görünür ve elle tutulur hiçbir siyasi başarısı
bulunmayan Davutoğlu’na bir yılda 3. kez hükümet kurma görevi verdi. Bu seçim
hükümetinin Anayasa’nın 114. Maddesi gereği Meclis’teki temsili oranlarında
partilerin belirleyeceği bakanları içermesini gerekli kılmasına rağmen,
Davutoğlu yine Anayasa’yı, demokratik teamülleri ve siyasi ahlakı hiçe sayararak
muhalefet partilerinin milletvekillerine doğrudan teklif götürme nezaketsizliği
sergiledi. Bu süreçte öylesine büyük skandallara imza atıldı ki, tarafsız ve
bağımsız bir seçim hükümeti kurmaya çalışmaktan ziyade, bu fırsat rakip partileri
bölmek ve yeniden dizayn etmek amacıyla bir araç olarak kullanıldı. Doğal
olarak bu sakillik partilerin ve kamuoyunun büyük tepkisini çekti. MHP’den
devşirilen bir isim ve HDP’nin yeşil ışık yaktığı iki isim dışında bakanlık
teklifi götürülen vekiller bu teklifi reddettiler.
Neticede
Davutoğlu, buram buram Saray etkisi kokan bir kabineyi kurmayı başardı. Ancak
maalesef, bu kabineyi oluşturan isimler kabine oluşturma sürecindeki
garabetlerden çok daha feci bir tabloyu
gözler önüne serdi. MHP’den devşirdikleri bir isim ve partilerinin rızasıyla
kabinede yer alan 2 HDP’li üye dışında, kurulan seçim hükümeti Anayasa’nın
zorladığı temsil niteliğinden ve bağımsızlıktan binlerce ışık yılı uzakta. Öyle
ki, bağımsız isimler diye kabineye alınan bazı bürokratların varlığı bu
kabinenin bir seçim hükümeti olmaktan ziyade bir savaş kabinesi olduğu
yorumlarına bile yol açıyor.
Yargıyı partizanca
dizayn ederek güçler ayrılığı sisteminin denetleyici bir unsuru olmaktan çıkarmakta
baskın rol oynayan bir bürokrat olan Kenan İpek’in, 7 Haziran seçimleri öncesi
Anayasa gereği atandığı Adalet Bakanlığı görevinde tutulması başlı başına bir
fecaat. Yine 17/25 Aralık 2013 yolsuzluk skandalı sonrası polisliğe ve emniyete
dair hiçbir tecrübesi olmadığı halde apar topar İstanbul Emniyet Müdürlüğü
görevine getirilerek her türlü suçta tetikçilik yaptırılan ve işlenen korkunç Anayasal
suçlarda maşa olarak kullanılan Selami Altınok’un İçişleri Bakanlığı’na
getirilmesi bu yorumları güçlendiriyor.
3 isim
dışında tamamı AKP’lilerden ya da yıllarca AKP’nin yakın çalıştığı isimlerden
oluşan kabinenin bu tuhaf formasyonu son zamanlarda gündeme oturan muhalif
medya gruplarına ve iş adamlarına yönelik mal varlıklarına el koymayı
hedefleyen operasyonların gerçekleşme olasılığını güçlendiriyor. Bugüne kadar
hükümet ve cumhurbaşkanlığı çevrelerinden sızdırdığı doğruluğu yaşanarak tescil
edilmiş bilgilerle bilinen Twitter fenomeni @fuatavni_f de zaten iki gün ard
arda yaptığı paylaşımlarda bu yönde ciddi hazırlıkların olduğunu duyurdu.
1 Kasım
seçimleri öncesi yapılacak operasyonlarla muhalif gazetecilerin susturulacağını,
muhalif medya organlarına el konulacağını yazan Fuat Avni, Türkiye’nin önde
gelen iş adamlarına ve şirketlerinin de operasyonların hedefinde olduğunu
söyledi. Buna göre Eczacıbaşı, Boyner ve Koç gruplarına, Osman Kavala ve eski TÜSİAD
Başkanı Muharrem Yılmaz gibi işadamlarına operasyonlar planlanıyor. Medya
şirketleri bulunan Aydın Doğan ve Akın İpek’e yönelik operasyonun ise eli
kulağında. Fuat Avni’ye göre, operasyonlar bu işadamlarının sahibi oldukları
medya organlarını susturmanın yanı sıra bu mal varlıklarına el koymayı da
kapsıyor.
Erdoğan ve
AKP belli ki, tamamen siyasi hesaplarla rafa kaldırdıkları “çözüm süreci”
sonrası başlayan terör hadiselerinden ve yapılan operasyonlardan arzu ettikleri
siyasi sonuçlara ulaşamamalarının faturasını muhalif medyaya kesmiş bulunuyor.
Yani Fuat Avni’nin de yazdığı gibi, Erdoğan ve AKP, “muhalif medyayı susturamazsa, terör üzerinden hedeflediği oy artışını
sağlayamayacağını anlamış” durumda. Bu da 1 Kasım seçimleri öncesi
özellikle medyaya yönelik kapsamlı susturma ve el koyma operasyonları
ihtimaline güç kazandırıyor. Bu yüzden olsa gerek, tarafsız ve bağımsız olması
gereken seçim hükümetine bu operasyonlarda kullanılmak üzere daha önce ne kadar
kullanışlı oldukları tescilli isimler atanmış bulunuyor.
Şurası kesin
ki, kamu adına muktedirleri denetleme görevini yerine getiren muhalif medyayı
hiçbir iktidar sevmez. Hele hele gömüldükleri suç batağından dolayı hukuksuzluktan,
despotluktan, diktatörlükten başka çaresi kalmamış yoz bir iktidar muhalif
medyaya hiç tahammül edemez. Bu tahammülsüzlüğün vahim örneklerini dünya tarihi
Sovyetler dönemi Rusyasında, Mussolini İtalyasında, Hitler Almanyasında, Franco
İspanyasında, Pinochet Şilisinde ve komşumuz İran’da fazlasıyla gördü.
Belli ki, bizim
ülkemizde de adları pek çok vahim suça karışan yoz muktedirler ne pahasına
olursa olsun hukuk önünde asla hesap vermemek için tam teşekküllü bir
diktatörlük kurmaya karar vermişler. Bu kararın yargı önünde ya da sandıkta hesap
vermek istemeyen ve bu yüzden iktidarı başkalarına devretme lüksü bulunmayan yoz
muktedirler için rasyonel bir tercih olmadığını söyleyemeyeceğim. Kaos
mimarlığına soyunarak oradan bir dikta rejimi kurmanın kendi amaçları açısından
rasyonel olması bunun ahlaki ve hukuki olduğu anlamına elbette ki gelmez. Elbette
ki bu, çok büyük oynayıp çok büyük mağduriyetler ve maliyetler pahasına çok
büyük bir hukuksuzluklar yaparak çok büyük kazanmak isteyen yoz muhterislerin çok
büyük kaybetmeyecekleri anlamına da asla gelmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder