11 Haziran 2015 Perşembe

Erdoğansız bir Türkiye, AKPsiz bir hükümet


Pazar günü yapılan parlamento seçimlerinden en büyük yenilgiyi Erdoğan aldı. Bu konuda genel bir mutabakat var. Normal şartlarda yapılan seçimlerle hiçbir ilgisi olmaması gereken Erdoğan kendi görkemli yenilgisinin mimarı oldu. Seçim öncesi yapılan partizan kampanyaların en ateşli aktörü olan Erdoğan çok büyük oynadı ve çok büyük kaybetti.
Erdoğan, paradoksal bir şekilde, parlamento seçimlerinden parlamenter sistemi tarihe gömecek bir sonuç çıkarmak istedi. Amacı bu sonucu vesile kılarak “başkanlık sistemi” kamuflajı altında Türkiye’de bir tek adam diktasına zemin oluşturmaktı. Bu amaçla, seçimlerde yarışan siyasi partilerden daha ateşli bir seçim kampanyası yürüttü. Bir cumhurbaşkanına yakışmayacak şekilde kutuplaştırıcı söylemlerini yalan ve iftiralarla bezeyerek giriştiği bu kampanya yüzünden seçimler bir nevi Erdoğan oylamasına dönüştü.  Resmiyette  siyasi partilerin yarıştığı seçimlerin kaybedeni Erdoğan oldu.
10 Ağustos 2014’te halkın yüzde 52’sinin desteğini alarak cumhurbaşkanı olan Erdoğan, maalesef beklendiği gibi makamın tarafsızlık ve siyaset üstü kalma ilkesiyle tahkim edilen izzet ve onuruna yakışır bir liderlik gösteremedi. Bu yüzden Pazar günkü seçimlerde ancak halkın yüzde 40’ının desteğini alabildi. Yani üzerinden daha 10 ay bile geçmeden Erdoğan yüzde 10’dan fazla bir destek kaybına uğradı. İzlediği aşırı doz partizan siyaset yüzünden işgal ettiği makam için hayati önemdeki meşruiyetini yitirdi. Belki seçimler öncesinde de Türkiye’nin bütün sorunlarından daha baskın hale gelmiş bir Erdoğan sorunu vardı, ama bu sorun seçimler sonrasında iyice kristalize oldu.
Halk 13 yıllık iktidarı boyunca yorulan, yozlaşan, kirlenen, küstahlaşan, kibirle nobranlaşan, hukuksuzluklara ve suça batan AKP kadrolarıyla birlikte Türkiye’yi bir tek adam diktasına taşıma hevesine kapılan Erdoğan’a sert ve net bir şekilde “dur” dedi. AKP dışındaki partilerin yüzde 60’a tekabül eden seçmenleri farklı farklı gerekçelerle de olsa artık Erdoğan sultasında bir ülkede yaşamak istemediklerine dair iradelerini açıkça ortaya koydu. Erdoğan vesayetinden çıkamayan ve çıkacağına dair bir iradeye sahip olduğuna dair bir işaret de vermeyen AKP’ye, her şeye rağmen, oy vermiş önemli bir kitlenin de Erdoğan konusunda benzer bir kanaate sahip olduğunu tahmin edebiliriz. Bütün bunlar uzun yıllar boyunca Türkiye için umudu temsil eden Erdoğan’ın, son yıllarda peşine düştüğü ihtirasları, yolsuzlukları ve hukuksuzlukları yüzünden herkes için tam bir yüke dönüştüğünü gösteriyor.
Evet, Erdoğan kaybetti. Ama henüz pes etmiş değil. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın bir konuşmasında altını çizdiği gibi, şayet “AKP iktidardan vazgeçemez ve iktidara mahkum” durumda ise, bu mahkumiyet Erdoğan için yüzlerce kat daha fazla. AKP’nin iktidarda bulunduğu 13 yıl boyunca işlenen suçların, yapılan hukuksuzlukların, radikal terör örgütleriyle geliştirilen netameli ilişkilerin başta gelen sorumlusunun Erdoğan olduğu düşünüldüğünde, bu mahkumiyetin derinliğini daha iyi anlayabiliriz.
Evet Erdoğan kaybetti, ama ne yapıp edip iktidarını sürdürmek zorunda. Çünkü buna ihtiyacı var. Ama peki bu nasıl olacak? Elbette ki, şeytana pabucunu ters giydiren siyasi oyunlarıyla… Şayet CHP, MHP ve HDP halkın kendilerine verdiği “Erdoğansız bir Türkiye ve AKPsiz bir hükümet” mesajını doğru anlayıp, bunun gereğini yapamazsa, Türkiye yakasını Erdoğan merkezli kabustan asla kurtaramaz. Kaldı ki, halkın hesap sormaları için kendilerine verdiği gücü birleştirerek Erdoğan ve avenesinden hesap sormak yerine, kareografisini Erdoğan’ın yapacağı bir siyaset oyunun piyonuna dönüşecek her parti ilk seçimlerde halkın sillesiyle karşı karşıya kalır.
Diğer iki partiyle biraraya gelerek AKP’yi iktidardan mahrum bırakmak; işlediği suçlar ve yolsuzluklarla hesaplaşma süreci başlatmak yerine AKP’yle koalisyon ortağı olmayı tercih edecek her parti AKP’nin tüm kirlerine ortak olacak ve budun bedelini ilk seçimlerde ağır bir şekilde ödeyecektir.
Öyleyse yapılması gereken bellidir. Çarşamba günü CHP milletvekili Deniz Baykal ile yaptığı görüşmeyle maharetle denediği gibi, Erdoğan’ın yeniden siyasete yön verme amaçlı girişeceği tüm hamlelerinin önüne set çekmekle başlanılabilir. Bu amaçla da önce Erdoğan’ı, işgal ettiği makamın yetkilerini tanımlayan anayasal sınırlarının içine hapsetmek, sonra bugüne kadar büyük bir pervasızlıkla işlemiş olduğu tüm anayasal suçların hesabını sorarak doymak bilmez ihtiraslarına hoyratça alet ettiği o ali makamı kendisinden kurtarmak gerekiyor.
Bu açıdan, içeriğinden tamamen bağımsız olarak, bir siyaset kurdu olduğunu bildiğimiz Baykal’ın Erdoğan’ın davetini kabul ederek görüşmesi taktik açıdan büyük bir hata olmuştur. Her ne kadar görüşme Erdoğan’ın arzusunun aksine tartışmalı Ak Saray’da gerçekleşmemiş olsa da, Erdoğan’ın yeni duruma göre siyaseti yeniden kendi ihtiyaçları çerçevesinde dizayn etme çabasına Baykal alet olmuştur.
Seçmenlerinin beklentileri doğrultusunda CHP, MHP ve HDP’ye düşen en acil ve hayati görev, Erdoğan’ın siyaset gündemini belirlemesinin önüne ivedilikle geçmektir. Sonra Erdoğan’ın arzu ettiği AKP merkezli bir koalisyonun asla parçası olmamak ve Erdoğan’ın ikincil tercihi durumundaki erken seçim ihtimaline giden tüm yolları kapayacak bir siyasi akıl ortaya koymaktır.
CHP, MHP ve HDP seçmenlerinin verdiği güçle, tıpkı seçim öncesinde vaat ettikleri gibi, Erdoğan ve AKP yönetiminde Türkiye’de yaşanan garabetlerden hesap sorma imkanına kavuşmuşlardır. Dahası demokrasi ve hukuk devleti ilke ve değerleri çerçevesinde bir restorasyon döneminin aktörü olma potansiyelini de yakalamışlardır. CHP, MHP ve HDP’nin aralarındaki bazı tali uyuşmazlıkları bahane ederek bu tarihi fırsatı tepmeleri, yapılacak ilk seçimlerde karşılarına ödemekte zorlanacakları çok ağır bir fatura olarak çıkacaktır.  
Bu üç partinin tamamen bir restorasyon gündemiyle geçici bir süreliğine birlikte hareket ederek Türkiye’nin üzerine çöken Erdoğan kabusunu ortadan kaldırabileceklerine inanıyorum. Bunun için söz konusu partilerinin elinde gerekli tüm imkanlar ve bu imkanları seferber edecek yeterli akıl olduğu kanaatindeyim. Bu partilere düşen görev ve sorumluluk ne Erdoğan sorununun bir parçası haline gelmektir, ne de AKP’nin birikmiş suçlarına ve kirlerine ortak olmaktır. Seçimlerde çöken tartışmalı AK Saray’ın enkazının altında kalmak istemeyen siyasi aktörler, AK Saray mukiminin senaryosunu yazacağı herhangi bir siyaset oyununun figüranına asla dönüşmemelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder