21 Mayıs 2015 Perşembe

Demokrasi oyunu ve oyunbozanlık


Demokrasi kuralları net olan bir oyundur. Demokrasi oyununu oynamak üzere yola çıkanlar bu kurallara sonuna kadar uymak zorundadır. Demokrasinin olmazsa olmazı sandıktır. Sandık halkın farklı farklı kesimlerinin farklı beklentileriyle şekillenen siyasal iradelerinin iktidara yansımasının aracıdır.
Ama demokrasi elbette sandıktan ibaret değildir. Demokrasi çok daha sofistike bir kurumlar ve kurallar bütünüdür. Demokrasiler hukukun üstünlüğü, hukuk önünde eşitlik, şeffaflık, hesap verebilirlik, çoğulculuk, azınlık haklarının güvence altına alınması, temel hak ve özgürlüklerin korunması, rekabetçi ve yarışmacı ortamın muhafazası gibi daha birçok ilkeyi bünyesinde barındırır. Bir siyasal parti çok güçlü bir şekilde sandıktan çıkarak iktidar olsa dahi, şayet demokrasinin tamamlayıcı ilkelerine uygun hareket etmezse demokratik olma vasfını yitirir. Böyle bir durumda sandıktan çıkmış iktidar partisi hızla despotik bir rejime savrulur.
Her siyasal parti söylemi, vizyonu ve projeleriyle kendisini halka beğendirmek suretiyle rıza oluşturmaya ve iktidar olmaya çabalar. Siyasetin sonuç odaklı doğası gereği hedefine muhalefet partisi olarak kalmayı koyan bir siyasal partiye rastlanmaz. Ancak, bazı siyasi partilerin ideolojik duruşlarından dolayı halktan gerekli desteği göremedikleri için iktidar şansları olmadığı halde o görüşün yasama süreçlerinde temsil edilmesi de demokrasi oyununa dahildir. Bu anlamda çoğulculuğu ve adil temsili ihlal ve imha eden yüzde 10’luk seçim barajı seçim sisteminin anti-demokratlığının açık bir göstergesidir. Her parti iktidara gelmek için siyaset yapar ama muhalefet olmak da demokrasi oyununun bir parçasıdır. Hiçbir parti siyasette sadece iktidar olmak ve oyunun kurallarını hiçe saymak pahasına hep iktidarda kalmak için var olamaz. Bu demokrasi oyununun temel ilkelerine terstir. Demokratlık muhalefette olmayı içine sindirmeyi de içerir.
Demokrasilerin diğer rejim türlerinden ayırt edici en önemli özelliği de zaten budur. Despotik, monarşik ve totaliter sistemlerin aksine demokrasiler iktidara gelmenin ve halkta rıza üretmekte başarısız olan iktidarların barışçıl yollardan iktidarı terk etmelerinin en başarılı yöntemidir. Monarşilerde ve diktatörlüklerde iktidarın el değiştirmesi için ya başka bir diktatör adayının darbe yapması ya da bir halk ihtilalinin gerçekleşmesi gerekir. Oysa bu kanlı ve belalı işi demokrasiler sandık yoluyla barışçıl bir atmosferde yaparlar. Tabii sandığın açık, adil, güvenilir ve güvenlikli bir süreçle halkın iradesine aracılık edebilmesi şartıyla. Seçim sandığından çıkacak sonuçları belirleyecek olan seçim öncesi süreçler de dahil olmak üzere rekabetçi ve yarışmacı bir atmosferden mahrum olan ülkelerin sandıktan çıkardığı sonuçların demokratlığı da tartışmalı hale gelir.
Halkın, yorulup yeterli hizmet üretemeyen, vaat ettiklerini gerçekleştiremeyen veya iktidar olmanın ve hep iktidar kalacakmış gibi düşünmenin verdiği pervasızlıkla yolsuzluklara, hırsızlıklara ve kokuşmalara açık olan bir siyasi iktidarı sandıkta cezalandırması meşrudur. Demokrasinin sağladığı imkanları kullanarak iktidara gelmiş bir siyasal güruhun devletin tüm organlarını, yargıyı, yasamayı ve medyayı anti-demokratik yollardan ele geçirmesi durumunda bu gidişata itirazı olanların söz konusu yozlaşmış iktidarı alaşağı etmek için tüm demokratik ve hukuki yöntemleri kullanması da meşrudur. Bir iktidarın bu meşru imkanları kullanan muhalefete savaş açması sadece o iktidar partisinin demokratik olmadığını ispatlar.
Öte yandan, bir siyasal partinin iktidara demokratik yollardan gelmesi tek başına o iktidarın demokrat olduğunu göstermez. Bir siyasal partinin sahiden demokrat olup olmadığını gösterecek olan iktidarı demokratik yollardan terk etmeye hazır olup olmadığıdır. 13 yıldır iktidarda olan AKP, bu kıstas açısından, demokratlığı henüz test edilmiş bir parti değildir. Partizan cumhurbaşkanı, vesayeti altında tutuğu başbakan ve çevrelerinden gelen sinyaller AKP’nin iktidarı demokratik yollardan terk etmeye ve muhalefete geçmeye pek hazırlıklı bir parti olmadığı yönünde. Oysa bu tavır, evrensel demokrasinin son derece kırılgan ruhuna tamamen aykırıdır.
Üstelik demokrasinin ruhuna ters olan eylemler bundan da ibaret değil. Demokratik ülkelerde bir siyasal parti şayet çok ciddi yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, talan vb. belgelendirilmiş suçlamalarla karşı karşıya kalırsa yapacağı şey bellidir. Hükümetten çekilir ve hukuk kuralları çerçevesinde yargının bu suçlamaları soruşturmasına imkan verir. Böyle bir durumda bir iktidar partisi şayet yargının işini yapmasına imkan vermek yerine yargıyı ortadan kaldırmaya kalkarsa yine bunun ispatlayacağı tek şey o iktidarın demokrat olmadığı kadar hukuksuz ve gayr-i meşru olduğudur.
Öte yandan, hukuk kuralları çerçevesindeki yargısal süreçlerin gereği olarak iktidarı bırakmaya yanaşmayan bir siyasal kadronun seçim sandığından çıkacak sonuçları da anti-demokratik yollarla etkilemeye çalışmasını beklemek doğaldır. Hatta bu kadronun bütün hukuki ve hukuk dışı çabalarına rağmen kaybedecekleri bir seçimin sonuçlarını kabul edeceklerinin de herhangi bir garantisi yoktur. Devleti büyük ölçüde ele geçirmiş, medyayı susturmuş, sivil toplumu sindirmiş, yargıyı yargı olmaktan çıkarmış bir siyasi iktidarın bu tür bir demokratik hezimet esnasında alacağı tavra dair öngörüleri bugüne kadarki bazı söylemleri üzerinden de yapabiliriz.
Malumunuz, geçtiğimiz sonbaharda HSYK’da yapılan kritik seçimler öncesinde hükümette Başbakan Yardımcılığı gibi etkin konumda bulunmuş bazı isimler seçimlerden arzu etmedikleri bir sonuç çıkması durumunda bu seçimleri tanımayacaklarını ve bir darbe olarak göreceklerini ifade etmişlerdi. HSYK seçimleri iktidar partisinin arzuladığı doğrultuda sonuç verip, bu sonuçlar yargıyı tamamen kendi kontrolleri altına alacak bir yapılanmaya imkan verdiği için bu söylem gerçeklik kazanmadı. HSYK seçimlerinde arzu etmedikleri bir sonuç çıkmış olsaydı AKP iktidarının bu seçimler konusunda nasıl tavır alacağı ise hala bir bilinmez olarak duruyor.
Yine hatırlanacağı gibi 10 Ağustos 2014’te yapılan başkanlık seçimlerine Türkiye üç adayla gitti. Bunlardan biri MHP ve CHP’nin liderliğinde birçok partinin destek verdiği ortak aday durumundaki Ekmeleddin İhsanoğlu idi. İhsanoğlu, saygın bir bilim adamı olmasının yanı sıra AKP’nin verdiği siyasi destekle seçilerek İslam İşbirliği Teşkilatı’na (İİT) iki dönem Genel Sekreterlik yapmış uluslararası bilinirliği olan bir diplomattı. Doğrusu rakibi Erdoğan’la mukayese edildiğinde oldukça birikimli olan İhsanoğlu, centilmence ve saygıdeğer bir kampanya yürüttü. Ama ne yazık ki seçilmeyi başaramadı. Şimdi, Başbakan Davutoğlu’nun İhsanoğlu’nun adaylığı ile ilgili “Çatı aday bir Sisi denemesidir. Bunu Ekmeleddin Bey’in şahsında söylemiyorum. Bir geçiş dönemi yaşatmaya çalışıyorlar. Olmadığını görüyorlar ve koalisyon gibi şeyler söyleyip kırılgan bir Türkiye yaratmaya çalışıyorlar. Biz kırılgan bir siyasete neden olabilecek her teşebbüse karşı çıkarız.” beyanını alın ve Davutoğlu’nun demokratlığını tartın.
Seçimlerde siyasetin farklı uçlarındaki muhalif partilerin zor başarılabilecek bir uzlaşıyla gösterdiği ortak cumhurbaşkanı adayını “darbeci Sisi”ye benzeten, seçimlerin sonucuna göre ortaya çıkacak siyasal tabloya göre yapılacak koalisyon çabalarına bile düşmanca yaklaşan bir zihniyetin demokratik olduğunu kim söyleyebilir? Anketler, 7 Haziran seçimlerinde AKP’nin yine birinci parti olacağında mutabık. Tartışma konusu olan ise tek başına iktidar kurma gücünü koruyup koruyamayacağı. Bu şartlarda bile bir faraziyeden ibaret olan muhalefete düşme tehlikesinden bu kadar korkan bir iktidarın demokrat bir parti olduğunu söylemenin imkanı yoktur. Bu korkunun iktidar dönemi boyunca AKP’nin hesabını vermekten korktuğu ne türden büyük suçlar ve hukuksuzluklar işlediğine dair anlattıkları ise çoktur.
Unutulmasın ki, demokrasinin sunduğu, yorgun düşmüş ya da yozlaşmış bir iktidarı barışçıl ve meşru yollardan değiştirme imkanına saygı göstermeyen bir siyasal güruhun ne pahasına olursa olsun iktidarını sürdürme çabası pek çok belaya kapı aralar. Demokratik kanalların tıkanması ise iktidar değişimi için demokrasi dışı yollara alan açar. İktidardan zorla kazınarak atılmak ve ülkenin başına bela olmak istemeyen her siyasal iktidar demokrasi oyununun ilkelerine, kurallarına ve kurumlarına saygılı olmak zorundadır. Diğer türlüsünün başta iktidar olmak üzere kimseye faydası olmaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder