Demokrasi kuralları net olan bir oyundur. Demokrasi oyununu oynamak üzere yola çıkanlar bu kurallara sonuna kadar uymak zorundadır. Demokrasinin olmazsa olmazı sandıktır. Sandık halkın farklı farklı kesimlerinin farklı beklentileriyle şekillenen siyasal iradelerinin iktidara yansımasının aracıdır.
Ama demokrasi elbette sandıktan
ibaret değildir. Demokrasi çok daha sofistike bir kurumlar ve kurallar
bütünüdür. Demokrasiler hukukun üstünlüğü, hukuk önünde eşitlik, şeffaflık,
hesap verebilirlik, çoğulculuk, azınlık haklarının güvence altına alınması, temel
hak ve özgürlüklerin korunması, rekabetçi ve yarışmacı ortamın muhafazası gibi
daha birçok ilkeyi bünyesinde barındırır. Bir siyasal parti çok güçlü bir
şekilde sandıktan çıkarak iktidar olsa dahi, şayet demokrasinin tamamlayıcı
ilkelerine uygun hareket etmezse demokratik olma vasfını yitirir. Böyle bir
durumda sandıktan çıkmış iktidar partisi hızla despotik bir rejime savrulur.
Her siyasal parti söylemi,
vizyonu ve projeleriyle kendisini halka beğendirmek suretiyle rıza oluşturmaya
ve iktidar olmaya çabalar. Siyasetin sonuç odaklı doğası gereği hedefine
muhalefet partisi olarak kalmayı koyan bir siyasal partiye rastlanmaz. Ancak, bazı
siyasi partilerin ideolojik duruşlarından dolayı halktan gerekli desteği
göremedikleri için iktidar şansları olmadığı halde o görüşün yasama
süreçlerinde temsil edilmesi de demokrasi oyununa dahildir. Bu anlamda
çoğulculuğu ve adil temsili ihlal ve imha eden yüzde 10’luk seçim barajı seçim
sisteminin anti-demokratlığının açık bir göstergesidir. Her parti iktidara
gelmek için siyaset yapar ama muhalefet olmak da demokrasi oyununun bir
parçasıdır. Hiçbir parti siyasette sadece iktidar olmak ve oyunun kurallarını
hiçe saymak pahasına hep iktidarda kalmak için var olamaz. Bu demokrasi
oyununun temel ilkelerine terstir. Demokratlık muhalefette olmayı içine sindirmeyi
de içerir.
Demokrasilerin diğer
rejim türlerinden ayırt edici en önemli özelliği de zaten budur. Despotik, monarşik
ve totaliter sistemlerin aksine demokrasiler iktidara gelmenin ve halkta rıza
üretmekte başarısız olan iktidarların barışçıl yollardan iktidarı terk etmelerinin
en başarılı yöntemidir. Monarşilerde ve diktatörlüklerde iktidarın el
değiştirmesi için ya başka bir diktatör adayının darbe yapması ya da bir halk
ihtilalinin gerçekleşmesi gerekir. Oysa bu kanlı ve belalı işi demokrasiler
sandık yoluyla barışçıl bir atmosferde yaparlar. Tabii sandığın açık, adil, güvenilir
ve güvenlikli bir süreçle halkın iradesine aracılık edebilmesi şartıyla. Seçim
sandığından çıkacak sonuçları belirleyecek olan seçim öncesi süreçler de dahil
olmak üzere rekabetçi ve yarışmacı bir atmosferden mahrum olan ülkelerin
sandıktan çıkardığı sonuçların demokratlığı da tartışmalı hale gelir.
Halkın, yorulup yeterli
hizmet üretemeyen, vaat ettiklerini gerçekleştiremeyen veya iktidar olmanın ve
hep iktidar kalacakmış gibi düşünmenin verdiği pervasızlıkla yolsuzluklara,
hırsızlıklara ve kokuşmalara açık olan bir siyasi iktidarı sandıkta cezalandırması
meşrudur. Demokrasinin sağladığı imkanları kullanarak iktidara gelmiş bir
siyasal güruhun devletin tüm organlarını, yargıyı, yasamayı ve medyayı
anti-demokratik yollardan ele geçirmesi durumunda bu gidişata itirazı olanların
söz konusu yozlaşmış iktidarı alaşağı etmek için tüm demokratik ve hukuki
yöntemleri kullanması da meşrudur. Bir iktidarın bu meşru imkanları kullanan
muhalefete savaş açması sadece o iktidar partisinin demokratik olmadığını
ispatlar.
Öte yandan, bir siyasal
partinin iktidara demokratik yollardan gelmesi tek başına o iktidarın demokrat
olduğunu göstermez. Bir siyasal partinin sahiden demokrat olup olmadığını
gösterecek olan iktidarı demokratik yollardan terk etmeye hazır olup
olmadığıdır. 13 yıldır iktidarda olan AKP, bu kıstas açısından, demokratlığı
henüz test edilmiş bir parti değildir. Partizan cumhurbaşkanı, vesayeti altında
tutuğu başbakan ve çevrelerinden gelen sinyaller AKP’nin iktidarı demokratik
yollardan terk etmeye ve muhalefete geçmeye pek hazırlıklı bir parti olmadığı
yönünde. Oysa bu tavır, evrensel demokrasinin son derece kırılgan ruhuna tamamen
aykırıdır.
Üstelik demokrasinin
ruhuna ters olan eylemler bundan da ibaret değil. Demokratik ülkelerde bir
siyasal parti şayet çok ciddi yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, talan vb.
belgelendirilmiş suçlamalarla karşı karşıya kalırsa yapacağı şey bellidir.
Hükümetten çekilir ve hukuk kuralları çerçevesinde yargının bu suçlamaları
soruşturmasına imkan verir. Böyle bir durumda bir iktidar partisi şayet yargının
işini yapmasına imkan vermek yerine yargıyı ortadan kaldırmaya kalkarsa yine bunun
ispatlayacağı tek şey o iktidarın demokrat olmadığı kadar hukuksuz ve gayr-i
meşru olduğudur.
Öte yandan, hukuk
kuralları çerçevesindeki yargısal süreçlerin gereği olarak iktidarı bırakmaya
yanaşmayan bir siyasal kadronun seçim sandığından çıkacak sonuçları da anti-demokratik
yollarla etkilemeye çalışmasını beklemek doğaldır. Hatta bu kadronun bütün
hukuki ve hukuk dışı çabalarına rağmen kaybedecekleri bir seçimin sonuçlarını
kabul edeceklerinin de herhangi bir garantisi yoktur. Devleti büyük ölçüde ele
geçirmiş, medyayı susturmuş, sivil toplumu sindirmiş, yargıyı yargı olmaktan
çıkarmış bir siyasi iktidarın bu tür bir demokratik hezimet esnasında alacağı
tavra dair öngörüleri bugüne kadarki bazı söylemleri üzerinden de yapabiliriz.
Malumunuz, geçtiğimiz
sonbaharda HSYK’da yapılan kritik seçimler öncesinde hükümette Başbakan
Yardımcılığı gibi etkin konumda bulunmuş bazı isimler seçimlerden arzu
etmedikleri bir sonuç çıkması durumunda bu seçimleri tanımayacaklarını ve bir
darbe olarak göreceklerini ifade etmişlerdi. HSYK seçimleri iktidar partisinin
arzuladığı doğrultuda sonuç verip, bu sonuçlar yargıyı tamamen kendi kontrolleri
altına alacak bir yapılanmaya imkan verdiği için bu söylem gerçeklik kazanmadı.
HSYK seçimlerinde arzu etmedikleri bir sonuç çıkmış olsaydı AKP iktidarının bu
seçimler konusunda nasıl tavır alacağı ise hala bir bilinmez olarak duruyor.
Yine hatırlanacağı gibi 10
Ağustos 2014’te yapılan başkanlık seçimlerine Türkiye üç adayla gitti. Bunlardan
biri MHP ve CHP’nin liderliğinde birçok partinin destek verdiği ortak aday
durumundaki Ekmeleddin İhsanoğlu idi. İhsanoğlu, saygın bir bilim adamı
olmasının yanı sıra AKP’nin verdiği siyasi destekle seçilerek İslam İşbirliği
Teşkilatı’na (İİT) iki dönem Genel Sekreterlik yapmış uluslararası bilinirliği
olan bir diplomattı. Doğrusu rakibi Erdoğan’la mukayese edildiğinde oldukça birikimli
olan İhsanoğlu, centilmence ve saygıdeğer bir kampanya yürüttü. Ama ne yazık ki
seçilmeyi başaramadı. Şimdi, Başbakan Davutoğlu’nun İhsanoğlu’nun adaylığı ile
ilgili “Çatı aday bir Sisi denemesidir. Bunu Ekmeleddin Bey’in şahsında
söylemiyorum. Bir geçiş dönemi yaşatmaya çalışıyorlar. Olmadığını görüyorlar ve
koalisyon gibi şeyler söyleyip kırılgan bir Türkiye yaratmaya çalışıyorlar. Biz
kırılgan bir siyasete neden olabilecek her teşebbüse karşı çıkarız.” beyanını
alın ve Davutoğlu’nun demokratlığını tartın.
Seçimlerde siyasetin
farklı uçlarındaki muhalif partilerin zor başarılabilecek bir uzlaşıyla
gösterdiği ortak cumhurbaşkanı adayını “darbeci Sisi”ye benzeten, seçimlerin
sonucuna göre ortaya çıkacak siyasal tabloya göre yapılacak koalisyon
çabalarına bile düşmanca yaklaşan bir zihniyetin demokratik olduğunu kim
söyleyebilir? Anketler, 7 Haziran seçimlerinde AKP’nin yine birinci parti
olacağında mutabık. Tartışma konusu olan ise tek başına iktidar kurma gücünü
koruyup koruyamayacağı. Bu şartlarda bile bir faraziyeden ibaret olan muhalefete
düşme tehlikesinden bu kadar korkan bir iktidarın demokrat bir parti olduğunu
söylemenin imkanı yoktur. Bu korkunun iktidar dönemi boyunca AKP’nin hesabını
vermekten korktuğu ne türden büyük suçlar ve hukuksuzluklar işlediğine dair anlattıkları
ise çoktur.
Unutulmasın ki, demokrasinin
sunduğu, yorgun düşmüş ya da yozlaşmış bir iktidarı barışçıl ve meşru yollardan
değiştirme imkanına saygı göstermeyen bir siyasal güruhun ne pahasına olursa
olsun iktidarını sürdürme çabası pek çok belaya kapı aralar. Demokratik
kanalların tıkanması ise iktidar değişimi için demokrasi dışı yollara alan
açar. İktidardan zorla kazınarak atılmak ve ülkenin başına bela olmak istemeyen
her siyasal iktidar demokrasi oyununun ilkelerine, kurallarına ve kurumlarına
saygılı olmak zorundadır. Diğer türlüsünün başta iktidar olmak üzere kimseye
faydası olmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder