Türkiye’nin en büyük
sorunu hırsızlık! Diğer tüm sorunlar daha büyük hırsızlıklara daha müsait bir
ortam oluşturmak için yapılanların sebep olduğu vahim sıkıntılardan ibaret. Daha
fazla ve daha rahat çalmak isteyen, bu amaçlarına uygun ortam oluşturmak için
gerekli gücü kendisinde görenlerin çaldıkları elbette ki sadece maddi
varlıklardan ibaret kalmıyor.
Mesela doymak bilmez
çalma ihtiraslarını tatmin için, olmazsa olmazlarından biri şeffaflık ve hesap
verebilirlik olan, demokrasiyi kurum ve kuralları ile birlikte çalıyorlar.
Kimse kendilerinden hesap sormasın diye adil ve bağımsız yargıyla birlikte
hukuku ve hukuka olan güveni de çalıyorlar. Hukuku ve yargıyı tarumar ederek “hukuk
önünde herkes eşittir” evrensel ilkesine olan inancı da çalıyorlar. Kimse çalınanlara
itiraz edemesin, hırsızlıklar karşısında sesini çıkaramasın diye hak ve
özgürlüklerin üzerine inşa edildiği insanların onur, izzet, haysiyet ve iradelerini
çalıyorlar.
Durmuyorlar, insan
olmaktan kaynaklanan ve hırsızlıklara itirazların gelmesine potansiyel atmosfer
oluşturan en temel hak ve özgürlükleri tek tek ya da toplu halde çalıyorlar. Hırsızlıkları
kimse sorgulayamasın diye özgür medyaya baskı uyguluyor, kalan medyayı
açgözlülükle çalıyorlar. Böylece düşünce ve ifade özgürlüğünü çalıyorlar.
Toplanma, örgütlenme ve protesto hakkını çalıyorlar. Hırsızlara karşı bu
hakları kullanmakta direnenleri düzmece yargılamalarla cezaevlerine atarak
cesur yüreklerin özgürlüklerini çalıyorlar. Hala direnmekte ısrar edenlerin
belki de çok yakın bir zamanda kuşkulu senaryolar eşliğinde hayat haklarını
bile çalacaklar.
Sadece çalmakla
kalmıyorlar! Çaldıklarının bir kısmıyla “çalışıyorlar” görüntüsü vererek hırsızlıkları
sağlıklı algılama iradeleri ile birlikte insanların vicdanlarını çalıyorlar. Bununla
da yetinmiyorlar! Çaldıklarının çok küçük bir kısmını paylaşmak suretiyle, ateşin
cazibesine kapılan sinekler gibi üşüşerek aşağılık suç ve günahlarına ortak
ettikleri insanların ahlak ve şereflerini çalıyorlar. Çalma suç ve günahına ortak
edemediklerine ise görülmedik gaddarlıkla şahsiyet suikastleri, linç
kampanyaları düzenleyip dürüst insanların onurlarıyla oynuyor, haysiyetlerini
ahlaksızca lekeliyor, toplum nezdindeki itibar ve şereflerini çalıyorlar.
Ortamı daha fazla çalabilmeye
uygun hale getirmek için bir milleti millet yapan tüm ahlaki, manevi ve milli
hasletleri tek tek çalıyorlar. Çalmayı, gaspı, soygunu, rüşveti, yolsuzluğu
günah gören dinin içini boşaltarak Allah’ın iyi insanlar olmaları için insanlığa
gönderdiği dini çalıyorlar. Karakteri müsait herkesi bir şekilde hırsızlıklarına
ortak ederek hırsızlığı normalleştiriyor ve topluma yayıyorlar. Hırsızlığın
yeni norm ve normal olduğu toplumda karşılıklı şüpheler zirve yaparken insanların
birbirine olan güven ve itimadını çalıyorlar. İnsani değerler, ahlaki ilkeler
zemininde oluşması gereken toplumsal dayanışmayı çalıyor ve yerine suç, günah
ve ayıp ortaklığının zorladığı suçlular arası dayanışmayı koyuyorlar.
Birlikte yaşama kültürünü
yok ederek milleti millet yapan her şeyi çalıyorlar. Devleti devlet yapan çok
şeyi çalıyorlar. Hukuku hukuk yapan ne varsa çalıyorlar. Ahlak, din, insanlık
adına geriye çalınmadık bir şey bırakmıyorlar. Yeni düzenlerinde ahlak ve şeref
tehlikeli birer anomaliyken hırsızlık, soygun, rüşvet, yolsuzluk, talan, özel şirketlere
ve özel mülkiyete mafyavari yöntemlerle çökmeyi yeni norm haline getiriyorlar. Bu
çarpık yeni normlarına uydurdukları güruhları her geçen gün daha da çoğaltarak
çalmayı, çırpmayı, yolsuzluğu, talanı normalleştiriyorlar. Bu normalleşme için
yalan ve iftiradan oluşan dağlar inşa ediyorlar. Milletin bugününü çalıyorlar!
Çocuklarının ve gelecek nesillerinin de geleceğini çalıyorlar. Geriye bir nebze
umut bile bırakmıyorlar!
Bu söylediklerim size bir
edebiyat, bir belagat gibi geliyor olabilir. Ama inanın öyle değil. Hırsızlık,
yolsuzluk, rüşvet ve irtikab bu ülkenin giderek büyüyen çok acı bir gerçeği. Bu
gidişata çok güçlü bir şekilde “dur” denilemezse korkarım ki yarın bu toplumda üzerine
konuşabileceğimiz, referanslar verebileceğimiz ya da fiiliyat olanları kıyas
ederek değerlendirmeler yapabileceğimiz ne bir değer, ne bir ilke kalacak. Bunu
ben söylemiyorum. Anlayanlar için yolsuzluklar üzerine yaptığı kapsamlı bir kamuoyu
araştırmasını açıklayan Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün verileri söylüyor.
Bu araştırma sonuçlarına
göre de hırsızlık ve yolsuzluklar artıyor ve üstelik halk bunun farkında. Farkında
belki ama her nedense çok tepkisiz. Kimbilir belki de duayen gazeteci-yazar
Çetin Altan haklı. Belki de Altan’ın dediği gibi “halk yolsuzlukları,
hırsızlıkları biliyor ama bir piyango gibi görüyor ve bu piyangonun bir gün
kendisine de çıkabileceğini düşünüyor.” Toplumsal yozlaşmanın ve ahlaki çürümenin
bundan daha edebi bir ifadesi olabilir mi?
Uluslararası Şeffaflık
Örgütü’nün araştırma sonuçları maalesef Çetin Altan’ı doğruluyor. Araştırma
sonuçlarına göre halkın yüzde 67’si son iki yıl içerisinde Türkiye’de
yolsuzluğun arttığına inanıyorsa nasıl oluyor da aynı halk yolsuzluğun
müsebbibi olanlara yüzde 50’lere varan destek verebiliyor? Hele hele yüzde 54’ü
önümüzdeki 2 yıl içerisinde yolsuzlukların daha da artacağını düşündüğü halde
nasıl oluyor da milletin ve ülkenin geleceğini yolsuzlukların müsebbibi olan
kadrolara emanet edebiliyor?
Yolsuzlukların nedenleri
arasında en başta “dokunulmazlık ve yolsuzlukların cezasız kalması”nı sayan bir
halk nasıl oluyor da o yolsuzlukları yapanları geriye kalan yarım yamalak
demokratik imkanlarla siyaseten cezalandırmıyor? Halkın yüzde 55’i hükümetin yolsuzlukla
mücadele çabalarını yetersiz buluyorsa, yolsuzlukların kaynağı olan bu
hükümetten bu görevi beklemenin tutarsızlığını nasıl göremiyor?
Araştırmaya göre yolsuzluğun
en yaygın olduğu kurumların başında yüzde 50’yle belediyeler ve siyasi partiler
geliyor. Peki şu vahamete bakar mısınız? Dini kurumlarda yolsuzluk yapıldığına
inananların oranı yüzde 25’i buluyor. Nasıl bulmasın ki! Diyanet İşleri Başkanı’nın
lüks ve şatafata dalıp milyonluk makam aracına bindiği, debdebeli rezidansına
son derece lüks masajlı jakuziler kurdurduğu bir ülkede dine, dini kurumlara ve
din adamlarına güven kalır mı?
Halk sistematik
yolsuzluklardan ve yaygın hırsızlıklardan şikayet ediyor, ama ne tuhaftır ki, bunlarla
mücadele etmek yerine şikayet ettiklerinin giderek daha fazla parçası haline
gelmekte de bir sorun görmüyor. 2013 yılında halkın yüzde 21’i rüşvet vermek
zorunda kaldığını söylerken, bu oran 2014 yılında yüzde 28,35’i bulmuş durumda.
Oysa aynı halk yolsuzlukların nedenleri arasında ilk sırayı on üzerinden 8,14
ile dokunulmazlık ve yolsuzlukların cezasız kalmasına veriyor. Bunu, on
üzerinden 7,97 ile siyaset-sermeye ilişkisi, 7,95 ile ihale sistemleri, 7,94
ile medya-sermaye ilişkisi, 7,89 ile toplumsal bilinç eksikliği, yolsuzluğu
denetleyen kurumların yetersiz olması ve yargının tarafsız olmaması izliyor.
Nedense halkın aklına bu
yolsuzlukları yapanları her seçimde ödüllendirerek tescilli hırsızlara yeniden
yolsuzluk imkanı verme konusundaki kendi berbat rolü bir türlü gelmiyor. Halbuki
halkın yüzde 50’si yolsuzluğun en çok belediyeler ve siyasi partilerde olduğunu
söylüyor. Yani kendisinin seçme hakkı olduğu kurumlarda. Bu oranları, yüzde 47
ile kamu hizmetleri, yüzde 37 ile Meclis, yüzde 34’le sağlık kurumları ve yüzde
30’la medya takip ediyor.
Yine de kendimizi
zorlayalım biraz ve umutsuz olmayalım! Çünkü halkın yüzde 52’si yolsuzluk
iddialarının oy tercihlerini olumsuz yönde etkileyeceğini de söylüyor. Halkın
yüzde 84’ü “devlet memuruna hediye ve bahşiş vermek yolsuzluktur” diyor ama
memurları rüşvete, yolsuzluğa alıştıranların Marslılar olmadığını herhalde
unutuyor. Kamu kurumlarında işlerin halledilmesi için kişisel
bağlantıların ve tanıdıkların ne derece etkili olduğu sorulduğunda,
katılımcıların yüzde 61’i etkili olduğunu söylüyor ve korkarım ki bu durum iyice
kanıksanmış.
Yolsuzluk iddialarına en
duyarsız kesimin, teorik olarak değer eksenli olmaları beklenen güya daha
dindar ve daha muhafazakar AKP seçmeni olması ise artık kimseyi şaşırtmıyor. Mesela
yolsuzluk iddialarına adı karışan şirketleri bir şekilde cezalandırma eğilimi
CHP seçmeni arasında yüzde 75, MHP’de yüzde 74, HDP’de yüzde 74 iken AKP
seçmeninde bu oran yüzde 58’de kalıyor. Bu tablonun bize anlattığı, toplumun en
dindar ve en muhafazakar görünümlü kesimlerinin en fazla yozlaştığından başka
bir şey değil!
Başa dönelim! Muktedir hırsızlar
milli ve manevi değerleri gelecek nesillere aktaracak en etkili kesim olan dindar
ve muhafazakar kesimleri suç, günah ve ayıplarına ortak ederek milletin
kaderiyle oynuyorlar. Artık zayıf bir varsayım olarak milli-manevi değerlere en
fazla duyarlı olması beklenen muhafazakar kesimleri bile yozlaştıran bir hırsız
güruhu koskoca bir milletin temellerini dinamitliyor. Ve bunların farkında olan
o millet olup-biteni sadece aval aval izlemekle yetiniyor!
Özetin özeti: Muktedir hırsızların
çaldıklarından geriye bu ülkede elle tutulur hiçbir şey kalmıyor. Herkese geçmiş
olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder