22 Şubat 2016 Pazartesi

Suriye açmazı ve Rus muhasarası

AKP/Erdoğan rejimi tarafından 2011 yılından beri izlenen yanlış Suriye politikasının Türkiye’ye bedeli çok ağır oldu. Geleneksel Türk dış politikasından sapılarak girişilen “komşu ülkede rejim değiştirme” macerasının sebep olduğu maliyet sadece ikili ilişkilerle ve bölge politikalarıyla sınırlı kalmadı. Tamamen boş hayallere ve şahsi ihtiraslara dayalı yanlış varsayımlarla yürütülen yanlış Suriye politikası Türkiye’nin uluslararası güçlerle ve örgütlerle olan ilişkilerinde zehirleyici vahim sonuçlar doğurdu. Bunların yanı sıra, ülkenin iç güvenliğini, toprak bütünlüğünü, milli beraberliğini, sosyal barışını ve ekonomisini tehdit eder hale geldi.
Suriye’de aldığı yanlış tavır sonucu AKP/Erdoğan rejiminin oluşturduğu krizler anaforuna kaptırılarak zedelenen Türkiye’nin kritik ikili ya da uluslararası ilişkilerini burada saymakla bitiremeyiz. Ama ilk akla gelenlerin İran, Irak, Rusya, ABD, AB ve hatta NATO ile olan ilişkiler olduğunu söyleyebiliriz. Şayet AKP/Erdoğan rejimi sorunlu Suriye politikasının tamamen çöktüğünü kabullenerek çok keskin bir manevra yapamazsa korkarım ki krizin Türkiye’ye ödeteceği bedeller daha da ağırlaşacaktır. Uğradığımız kayıplar geri döndürülemez noktalara varacaktır.
Sadece Türk-Rus ilişkilerindeki berbat gidişata baksak dahi Suriye’de izlenen yanlış politikaların Türkiye’nin milli çıkarları üzerindeki yıkıcı sonuçlarını kolayca görebiliriz. Rusya, bu yanlış politikalar yüzünden, daha şimdiden, yüzyıllar boyunca erişemediği büyük bir jeo-stratejik imkana kavuşmuş durumda. Uluslararası hukuk açısından kolayca izah edebileceği meşru gerekçelere dayanan, uluslararası toplumun IŞİD’e olan haklı nefretini başarıyla kullanan Rusya, Türkiye’nin 910 km ortak sınırının bulunduğu Suriye’ye askeri ve siyasi olarak yerleşmeyi başardı. Bu sayede Doğu Akdeniz’de de yüzyıllardır hayal ettiği bir nüfuz alanı oluşturdu.
Yakın zamana kadar ortak bakanlar toplantısı yapacak, vizeyi karşılıklı kaldıracak kadar iyi ilişkilerin bulunduğu Türkiye ile Rusya arasındaki siyasi, ticari ve ekonomik münasebetler bugün maalesef baş aşağı bir seyir izliyor. Yıllık 32 milyar dolar seviyesine ulaşmış Türk-Rus ekonomik ilişkileri artık bir hayal, tıpkı Rus yatırımlarının ve Rus turistlerin artık birer hayal olması gibi.
Türkiye’nin ödediği siyasi, ekonomik, askeri ve stratejik bedeller bunlarla kalsa yine iyi. 17 saniyelik sınır ihlali gerekçesiyle bir Rus savaş uçağının düşürülmesinden bu yana Türkiye dört bir tarafından fiilen bir Rus askeri muhasarası altına alınmış durumda. Üstelik Rusya, düşürülen uçağına karşı bir misillemede bulunarak intikam almak için Türkiye’yi çatışma zeminine çekmenin de arayışı içerisinde. Çevremizde oluşan vahim tabloya baktığımızda şu tür analizler yapmak mümkün:
Rusya, büyük ölçüde AKP/Erdoğan rejiminin yanlış politikalarının oluşturduğu fırsatları değerlendirerek ve her türlü muhtemel çatışmaya hazırlıklı olacak şekilde Suriye’ye yerleşmiştir. Rusya’nın büyük bir askeri varlıkla bu ülkeye yerleşmesinin sınırlı bir süre için olduğuna dair ise herhangi bir veri ya da gösterge bulunmamaktadır.
Bu hamlesiyle Rusya, Türkiye’nin her türlü muhtemel tepkisini göze almıştır. Hatta Ankara’yı tepki göstermeye kışkırtan bir tavır içerisindedir. Öte yandan, ABD, AB ve NATO’dan ciddi bir itiraz beklemeyen Rusya, büyük bir ihtimalle, bundan böyle hep Suriye’de kalacaktır. Dahası Suriye’de oluşacak siyasi ve askeri yapı ancak Rusya’nın arzu ettiği ve Rusya’nın çıkarlarına uygun bir istikrardan ibaret olacaktır.
Bir savaş uçağının düşürülmesini büyük bir stratejik hamle için fırsata çeviren Rusya, bu sayede Türk savaş uçaklarının Suriye hava sahasındaki etkinliğini tamamen yok etmiştir. Böylece Türk ordusuna Suriye’deki PYD/YPG/PKK unsurlarına top ateşinden başka bir alan bırakmamıştır. Üstelik Rusya’nın çok sınırlı etkiye sahip bu top ateşini de Suriye’nin “meşru” unsurlarına yönelik bir “saldırgan eylem” olarak görme riski bulunmaktadır. Çünkü Esed rejimi PYD/YPG güçlerini meşru görmektedir. Ve bu resmi görüşünü BM Güvenlik Konseyi kayıtlarına da geçirmiştir. Rusya da silahlı PYD/YPG güçlerini resmen Suriye’deki “vatansever muhalif unsur” olarak tanımlamıştır.
Kritik soru şu: Moskova-Şam arasındaki ikili savunma antlaşmaları çerçevesinde Suriye’de bulunan Rus askeri varlığı bu ülkedeki PYD/YPG/PKK unsurlarına yönelik Türk topçu ateşine karşı bir mukabelede bulunabilir mi? Böyle bir müdahalenin fiili sonuçları ne olur? Böyle muhtemel bir tepkime durumunda Türk ordusu cevap olarak Suriye’ye giremeyeceğine göre, Türkiye’nin sınır aşan ve hatta sınır üzerindeki askeri etkisi daha da yitirilebilir mi? Yapılan yoğun top ateşine rağmen YPG’nin ilerlemesi engellenemiyorsa bu uygulamanın mantığı gözden geçirilemez mi?
27 Şubat’ta başlayacak olan ateşkes öncesi sahadaki güçlerin hızla hareket ederek etki alanlarını genişletmeleri ve pozisyonlarını güçlendirmeleri beklenebilir. Böyle bir durumda, iddia edildiği gibi, Esed rejimi ve Rusya’nın “terörist” olarak tanımladığı muhalif savaşçıları geceleri sınırdan Suriye’ye sokmak Türkiye’nin çıkarlarına ne kadar uygundur? Bu pratiğin Rusya’ya yeni kozlar verdiğinden hiç mi kuşku duyulmamaktadır?
Türkiye-Suriye ortak sınırı büyük ölçüde PYD kontrolünde olsa da bunun Rusya sayesinde mümkün olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Yani Türkiye, çok az bir kısmı dışında, 910 km’lik Suriye sınırının neredeyse tamamında Rusya ile fiilen sınırdaş hale gelmiştir. Üstelik Türkiye’nin Rusya tarafından muhasarası sadece Suriye toprakları üzerinden de değildir. Çünkü Rusya, tarih boyunca izlediği Ortodoksların hamiliği politikasını bugün de sürdürmektedir. Bu bağlamda Ermenistan, AB üyesi Kıbrıs Rum kesimi, AB ve NATO üyesi Yunanistan Rusya’nın doğal müttefikleridir. İran’ın yanı sıra bu komşularına da yerleştirilen Rus S-300’leri ve S-400’leri Türkiye’nin çevresini kuşatmış durumdadır.
Öte yandan, Ermenistan’da konuşlandırdığı savaş uçaklarının sayısını daha da artıran Rusya, Mart ayından itibaren bölgede devriye uçuşlarına başlayacaktır. 1500 Rus subayının görev yaptığı Ermenistan Sınır Kuvvetleri’ne ait 29 karakolun 14’ünün Türkiye sınırına çok yakın olması kaygı vericidir. Rusya’nın Türkiye muhasarası Karadeniz üzerinde de güçlenerek devam etmektedir. Rusya, Kuban hava üssüne 40 yeni savaş uçağı ve helikopteri göndererek Türk savaş uçaklarının keşif kabiliyetlerini Karadeniz üzerinde de ciddi şekilde kısıtlanmıştır.
Görüleceği gibi AKP/Erdoğan rejiminin Ankara’yı sapladığı Suriye açmazı Türkiye’ye her cephede kaybettiriyor. Bir örümcek ağı gibi ülkemizi kuşatan Rus muhasarasından çıkmanın yolu ise tescilli yanlışlardan dönülerek öncelikle Suriye açmazından çıkmaktan geçiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder