Dünyayı çepeçevre saran karanlığın
neferleri bir an olsun boş durmuyor. Aydınlığa, medeniyete, demokrasiye,
özgürlüklere, insan onuruna, hukuka, kardeşliğe, barış içinde bir arada yaşama
iradesine, estetiğe, sanata, düşünceye ve iyi olan her şeye saldırı üzerine
saldırı gerçekleştiriyorlar. Hiçbir ahlaki sınır tanımadıkları despotluk, zulüm
ve katliamlarıyla iblislere parmak ısırtacak derecede ileri gidiyorlar üstelik.
En kutsal değerlerin
arkasına sığınacak kadar alçaklaşan, şeytani planlarını ve ahlaksız eylemlerini
insanlığın en kutsallarını istismar ederek gerçekleştiren İblis’in bu karanlık tohumları
Paris’te kendi halinde yaşayıp giden sıradan masum insanları alçakça hedef
alabiliyor. Hiçbir hedef gözetmeden, şeytani bir soğukkanlılıkla 130 kişinin
canına kastedebiliyor. Sırf öldürmüş olmak için öldürmek üzere hedef aldıkları
350’den fazla insanın kanını hunharca dökebiliyor, ağır şekilde
yaralayabiliyor.
Türkiye’de ise mafyatik bir
suç şebekesine dönüşen muktedir güruh, zulüm ve despotik baskıların her gün bir
yenisini icat ediyor. Sırf hırsızlıklarına ve ahlaksızlıklarına ortak olmadıkları,
zulümlerine ve keyfiliklerine göz yummadıkları için ya da sırf kendileri gibi
düşünmedikleri için toplumun en temiz ve en duyarlı kesimlerine karşı Şeytani
bir hazla, ahlaksız bir zevkle ve arsız bir şehvetle baskı üzerine baskı, saldırı üzerine saldırı
gerçekleştiriyorlar. Mesela, bir gün dünyanın tüm mağdur ve yoksullarının
yakından tanıdığı bir yardım kuruluşunu hedefe koyuyorlar, ertesi gün toplumun
en hayırsever insanlarını. Bir gün dürüstlükleriyle tanınan işadamlarını
şeytanlaştırıyorlar, ertesi gün Türkiye’de evrensel basın ahlak ilkelerine en
sadık yayın gruplarını, yayın organlarını.
Tıpkı Paris’te masum
insanları gözünü kırpmadan katleden ahlaksız teröristler gibi dinin ve dini
değerlerin arkasına saklanan Türkiye’deki iki yüzlü muktedir güruh da topluma
ışık olmuş kim ya da ne varsa ayrım gözetmeksizin yok etmeye çabalıyor. İster
liberal ister solcu olsun, ister muhafazakar kesimden isterse çevreci olsun hak
ve hakikat adına sesini çıkaran, iş işten geçmeden sürüklendiği karanlığa karşı
halkı uyarma cesaretini gösteren kim varsa hedef alınıp yok edilmeye
çalışılıyor.
Gazeteler, o kağıt
parçalarına ruh katan en donanımlı aydınlardan hoyratça arındırılıp
çölleştiriliyor. Onurlu duruşları, birikimleri ve tecrübeleriyle topluma ışık
olan aydınlar, yüzde 90-95’i iktidar tarafından kontrol altına alınarak adi
birer propaganda makinasına dönüştürülen televizyonlardan ve radyolardan uzak
tutuluyor. Tüm demokratik değerler ve demokratik kurumlar tek tek yok edilirken
ahlaki bir duruşla hala demokrasi, özgürlük, adalet ve hukuk diyen entelektüellerin
seslerinin halka ulaşmasını sağlayan kanallar tek tek ortadan kaldırılıyor ya
da karartılıyor.
Ortadoğu’yu Cehenneme çevirdikleri gibi
stratejik ahmaklıklar sonucu Ortadoğulaştıkça Cehenneme dönen Türkiye’yi de kan
gölüne dönüştüren karanlığın neferleriyle zihniyet akrabalığı içerisindeki bu
muktedir güruhun sorun etmediği tek kesimi ise kendileri gibi karanlığın
neferleri oluşturuyor. Her türlü eleştirel düşünceden esirgedikleri hoşgörüyü
eli kanlı IŞİD teröristlerine, el-Kaide hücrelerine gösteriyorlar. Türkiye’nin
medeni dünyanın özgür ve demokratik bir parçası olması ve öyle kalması için çabalayan
kim ve ne varsa hedef alıp büyük bir gaddarlıkla yok ederken, IŞİD, el-Kaide ve
bu caniler güruhunun yerli versiyonlarından hiçbir desteği esirgemiyorlar.
Hasan Cemal, Ekrem
Dumanlı, Ahmet Altan, Can Dündar ve daha pek çok farklı görüşten demokrat aydın
sistematik kampanyalarla yok edilmeye çalışılırken, IŞİD, el-Kaide, İBDA-C ve
benzeri cihadist terör grupları ülkenin her yerinde rahatça hareket edebiliyor.
IŞİD ve benzeri radikal terör örgütlerinin yayın faaliyetlerine dokunmayan
Erdoğan rejimi ve AKP hükümeti evrensel basın-ahlak ilkeleri çerçevesinde
demokrasi, insan hak ve özgürlükleri, hukuk, şeffaflık, barış, kardeşlik için
yayın yapan tüm medya organlarını tek tek ya da toplu halde karartıyor. Üstelik
bunlar arsız bir cesaret ve pervasızlıkla tüm dünyanın gözleri önünde kanırta
kanırta yapılıyor.
Her gün gazeteciler
gözaltına alınıyor. Her gün dergiler, televizyonlar, gazeteler saçma sapan
gerekçelerle polis tarafından basılıyor. Tüm baskılara ve tehditlere rağmen gerçekleri
halka duyurmaktan vazgeçmeyen gazeteciler, bir adım daha ileri gidilerek, yani ya
hapse atılarak ya da yayın organlarına el konularak susturulmaya çalışılıyor.
Daha 3 hafta önce televizyonları, radyoları ve gazeteleriyle Türkiye’nin en
önemli yayın kuruluşu olan İpek Medya Grubu’na haydutvari bir tarzda, hukuksuz
ve keyfi bir şekilde el koydular. Pervasızlık ve cüretkarlığın şahikasına çıkan
AKP iktidarı ve Erdoğan rejimi, G-20 liderler zirvesinden sadece bir gün önce ise
bünyesinde tam 16 radyo ve televizyon bulunan, toplumun farklı kesimlerinin seslerine
mecra olan Samanyolu Yayın Grubu’nu tekel durumundaki TÜRKSAT uydusundan atarak
fiilen kararttılar.
Daha önce birçok TV platformundan
keyfi bir şekilde çıkarılan Samanyolu Grubu’na ait TV kanalları bu sefer hiçbir
somut gerekçe gösterilmeksizin, üstelik tüm ticari ve hukuki hakları yapılan
bir sözleşmeyle 2024’e kadar garanti altına alınmış olduğu halde, milletin
vergileriyle uzaya fırlatılmış bir milli uydu olan TÜRKSAT’tan keyfi bir
şekilde çıkarıldı. Amaç belli ki muhalif ve eleştirel gördükleri tüm yayın
organlarını ve gazeteleri susturmak ve yok etmek. Belki amaç tek ama her bir medya
organının susturulması için ayrı bir bahane üretmeyi, farklı bir yöntem ve
taktik uygulamayı da ihmal etmiyorlar.
İpek Medya Grubu’na, bağlı
olduğu holdingle ilgili tek bir delilini sunamadıkları mali suç iddialarıyla el
koyan karanlığın neferleri, Samanyolu televizyon ve radyolarını ise böyle bir
yalandan gerekçe üretme ihtiyacı bile duymadan karartma yoluna gittiler. Sol-Kemalist
gelenekten gelen Cumhuriyet gazetesine yönelik ayyuka çıkan baskı ve el koyma
çabaları için “teröre destek” bahanesini üreten karanlığın IŞİD kafalı neferleri,
Ulusalcı (neo-nationalist) çizgideki Sözcü gazetesine ise farklı bir bahaneyle baskı
uyguluyor. Doğan Medya Grubu’nu yine alakasız bir terör örgütüne destek olmak
bahanesiyle hedefe koyan ve bu medya grubunu büyük ölçüde sindirerek sonuç alan
Erdoğan rejimi ve AKP iktidarı, Zaman Medya Grubu’na ise yine benzer temelsiz
iddialarla el koymanın hazırlığı içerisinde bulunuyor.
Paris’te katliam yapan
IŞİD’in karanlığı Avrupa üzerinden tüm dünyaya çökerken, IŞID kafalı muktedir bir
militan azınlık Türkiye’yi farklı ses ve fikirlerin bir daha hayat hakkı
bulamayacağı çölleşmiş bir karanlığa doğru sürüklüyor. Üstelik de bunu tüm
dünyanın gözleri önünde ve belli başlı dünya liderleri tam da G-20 liderler
zirvesi için Türkiye’de bulunuyorken yapıyor. Belli ki hukuksuz ve despotik
muktedirler tüm dünyanın dikkatlerinin Türkiye’ye odaklandığı bir esnada
gerçekleştirdikleri baskı ve karartma hamleleriyle Yeni Türkiye’nin road
showunu yapıyorlar. Yeni Türkiye’nin böyle despotik bir ülke olduğunu ve bu
çerçevede hareket etmeleri gerektiğini liderlere anlatmaya çalışıyorlar.
Obama, Cameron, Merkel,
Trudaeu başta olmak üzere G-20’nin demokratik ülke liderleri tam da kendileri
Türkiye’deyken gerçekleştirilen bu despotlukları ya olup biteni “ulusal
çıkarlar” deyip sineye çekme bedbahtlığına düşme ya da baskıların müsebbibi Türk
muhataplarının yüzüne doğrudan söyleme ahlaki sorumluluğuyla karşı karşıyalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder