15 Kasım 2015 Pazar

Fransa’da katliam, Türkiye’de karartma


Dünyayı çepeçevre saran karanlığın neferleri bir an olsun boş durmuyor. Aydınlığa, medeniyete, demokrasiye, özgürlüklere, insan onuruna, hukuka, kardeşliğe, barış içinde bir arada yaşama iradesine, estetiğe, sanata, düşünceye ve iyi olan her şeye saldırı üzerine saldırı gerçekleştiriyorlar. Hiçbir ahlaki sınır tanımadıkları despotluk, zulüm ve katliamlarıyla iblislere parmak ısırtacak derecede ileri gidiyorlar üstelik.
En kutsal değerlerin arkasına sığınacak kadar alçaklaşan, şeytani planlarını ve ahlaksız eylemlerini insanlığın en kutsallarını istismar ederek gerçekleştiren İblis’in bu karanlık tohumları Paris’te kendi halinde yaşayıp giden sıradan masum insanları alçakça hedef alabiliyor. Hiçbir hedef gözetmeden, şeytani bir soğukkanlılıkla 130 kişinin canına kastedebiliyor. Sırf öldürmüş olmak için öldürmek üzere hedef aldıkları 350’den fazla insanın kanını hunharca dökebiliyor, ağır şekilde yaralayabiliyor.
Türkiye’de ise mafyatik bir suç şebekesine dönüşen muktedir güruh, zulüm ve despotik baskıların her gün bir yenisini icat ediyor. Sırf hırsızlıklarına ve ahlaksızlıklarına ortak olmadıkları, zulümlerine ve keyfiliklerine göz yummadıkları için ya da sırf kendileri gibi düşünmedikleri için toplumun en temiz ve en duyarlı kesimlerine karşı Şeytani bir hazla, ahlaksız bir zevkle ve arsız bir şehvetle  baskı üzerine baskı, saldırı üzerine saldırı gerçekleştiriyorlar. Mesela, bir gün dünyanın tüm mağdur ve yoksullarının yakından tanıdığı bir yardım kuruluşunu hedefe koyuyorlar, ertesi gün toplumun en hayırsever insanlarını. Bir gün dürüstlükleriyle tanınan işadamlarını şeytanlaştırıyorlar, ertesi gün Türkiye’de evrensel basın ahlak ilkelerine en sadık yayın gruplarını, yayın organlarını.
Tıpkı Paris’te masum insanları gözünü kırpmadan katleden ahlaksız teröristler gibi dinin ve dini değerlerin arkasına saklanan Türkiye’deki iki yüzlü muktedir güruh da topluma ışık olmuş kim ya da ne varsa ayrım gözetmeksizin yok etmeye çabalıyor. İster liberal ister solcu olsun, ister muhafazakar kesimden isterse çevreci olsun hak ve hakikat adına sesini çıkaran, iş işten geçmeden sürüklendiği karanlığa karşı halkı uyarma cesaretini gösteren kim varsa hedef alınıp yok edilmeye çalışılıyor.
Gazeteler, o kağıt parçalarına ruh katan en donanımlı aydınlardan hoyratça arındırılıp çölleştiriliyor. Onurlu duruşları, birikimleri ve tecrübeleriyle topluma ışık olan aydınlar, yüzde 90-95’i iktidar tarafından kontrol altına alınarak adi birer propaganda makinasına dönüştürülen televizyonlardan ve radyolardan uzak tutuluyor. Tüm demokratik değerler ve demokratik kurumlar tek tek yok edilirken ahlaki bir duruşla hala demokrasi, özgürlük, adalet ve hukuk diyen entelektüellerin seslerinin halka ulaşmasını sağlayan kanallar tek tek ortadan kaldırılıyor ya da  karartılıyor.  
 Ortadoğu’yu Cehenneme çevirdikleri gibi stratejik ahmaklıklar sonucu Ortadoğulaştıkça Cehenneme dönen Türkiye’yi de kan gölüne dönüştüren karanlığın neferleriyle zihniyet akrabalığı içerisindeki bu muktedir güruhun sorun etmediği tek kesimi ise kendileri gibi karanlığın neferleri oluşturuyor. Her türlü eleştirel düşünceden esirgedikleri hoşgörüyü eli kanlı IŞİD teröristlerine, el-Kaide hücrelerine gösteriyorlar. Türkiye’nin medeni dünyanın özgür ve demokratik bir parçası olması ve öyle kalması için çabalayan kim ve ne varsa hedef alıp büyük bir gaddarlıkla yok ederken, IŞİD, el-Kaide ve bu caniler güruhunun yerli versiyonlarından hiçbir desteği esirgemiyorlar.
Hasan Cemal, Ekrem Dumanlı, Ahmet Altan, Can Dündar ve daha pek çok farklı görüşten demokrat aydın sistematik kampanyalarla yok edilmeye çalışılırken, IŞİD, el-Kaide, İBDA-C ve benzeri cihadist terör grupları ülkenin her yerinde rahatça hareket edebiliyor. IŞİD ve benzeri radikal terör örgütlerinin yayın faaliyetlerine dokunmayan Erdoğan rejimi ve AKP hükümeti evrensel basın-ahlak ilkeleri çerçevesinde demokrasi, insan hak ve özgürlükleri, hukuk, şeffaflık, barış, kardeşlik için yayın yapan tüm medya organlarını tek tek ya da toplu halde karartıyor. Üstelik bunlar arsız bir cesaret ve pervasızlıkla tüm dünyanın gözleri önünde kanırta kanırta yapılıyor.
Her gün gazeteciler gözaltına alınıyor. Her gün dergiler, televizyonlar, gazeteler saçma sapan gerekçelerle polis tarafından basılıyor. Tüm baskılara ve tehditlere rağmen gerçekleri halka duyurmaktan vazgeçmeyen gazeteciler, bir adım daha ileri gidilerek, yani ya hapse atılarak ya da yayın organlarına el konularak susturulmaya çalışılıyor. Daha 3 hafta önce televizyonları, radyoları ve gazeteleriyle Türkiye’nin en önemli yayın kuruluşu olan İpek Medya Grubu’na haydutvari bir tarzda, hukuksuz ve keyfi bir şekilde el koydular. Pervasızlık ve cüretkarlığın şahikasına çıkan AKP iktidarı ve Erdoğan rejimi, G-20 liderler zirvesinden sadece bir gün önce ise bünyesinde tam 16 radyo ve televizyon bulunan, toplumun farklı kesimlerinin seslerine mecra olan Samanyolu Yayın Grubu’nu tekel durumundaki TÜRKSAT uydusundan atarak fiilen kararttılar.
Daha önce birçok TV platformundan keyfi bir şekilde çıkarılan Samanyolu Grubu’na ait TV kanalları bu sefer hiçbir somut gerekçe gösterilmeksizin, üstelik tüm ticari ve hukuki hakları yapılan bir sözleşmeyle 2024’e kadar garanti altına alınmış olduğu halde, milletin vergileriyle uzaya fırlatılmış bir milli uydu olan TÜRKSAT’tan keyfi bir şekilde çıkarıldı. Amaç belli ki muhalif ve eleştirel gördükleri tüm yayın organlarını ve gazeteleri susturmak ve yok etmek. Belki amaç tek ama her bir medya organının susturulması için ayrı bir bahane üretmeyi, farklı bir yöntem ve taktik uygulamayı da ihmal etmiyorlar.
İpek Medya Grubu’na, bağlı olduğu holdingle ilgili tek bir delilini sunamadıkları mali suç iddialarıyla el koyan karanlığın neferleri, Samanyolu televizyon ve radyolarını ise böyle bir yalandan gerekçe üretme ihtiyacı bile duymadan karartma yoluna gittiler. Sol-Kemalist gelenekten gelen Cumhuriyet gazetesine yönelik ayyuka çıkan baskı ve el koyma çabaları için “teröre destek” bahanesini üreten karanlığın IŞİD kafalı neferleri, Ulusalcı (neo-nationalist) çizgideki Sözcü gazetesine ise farklı bir bahaneyle baskı uyguluyor. Doğan Medya Grubu’nu yine alakasız bir terör örgütüne destek olmak bahanesiyle hedefe koyan ve bu medya grubunu büyük ölçüde sindirerek sonuç alan Erdoğan rejimi ve AKP iktidarı, Zaman Medya Grubu’na ise yine benzer temelsiz iddialarla el koymanın hazırlığı içerisinde bulunuyor.
Paris’te katliam yapan IŞİD’in karanlığı Avrupa üzerinden tüm dünyaya çökerken, IŞID kafalı muktedir bir militan azınlık Türkiye’yi farklı ses ve fikirlerin bir daha hayat hakkı bulamayacağı çölleşmiş bir karanlığa doğru sürüklüyor. Üstelik de bunu tüm dünyanın gözleri önünde ve belli başlı dünya liderleri tam da G-20 liderler zirvesi için Türkiye’de bulunuyorken yapıyor. Belli ki hukuksuz ve despotik muktedirler tüm dünyanın dikkatlerinin Türkiye’ye odaklandığı bir esnada gerçekleştirdikleri baskı ve karartma hamleleriyle Yeni Türkiye’nin road showunu yapıyorlar. Yeni Türkiye’nin böyle despotik bir ülke olduğunu ve bu çerçevede hareket etmeleri gerektiğini liderlere anlatmaya çalışıyorlar.
Obama, Cameron, Merkel, Trudaeu başta olmak üzere G-20’nin demokratik ülke liderleri tam da kendileri Türkiye’deyken gerçekleştirilen bu despotlukları ya olup biteni “ulusal çıkarlar” deyip sineye çekme bedbahtlığına düşme ya da baskıların müsebbibi Türk muhataplarının yüzüne doğrudan söyleme ahlaki sorumluluğuyla karşı karşıyalar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder