19 Mart 2015 Perşembe

Herkes yanlış, sadece Erdoğan diktası mı doğru?


Meşhur fıkradır. Mutlaka duymuşsunuzdur. Fıkramızın kahramanı Temel otoyolda ters yöne girer. Bunu gören trafik polisi, sürücüleri uyarmak için radyodan anons yaptırır. Bu arada ters yolda ilerleyen Temel de radyo dinlemektedir. Polis radyodan, “Lütfen dikkat! Ters yönde ilerleyen bir araç var!” diye anons yapar. Temel kızgınlık içerisinde bağırır, “Ne bir tanesi hepsi hepsi!..”
Türkiye’yi medeni ve özgür dünyanın bir parçası yapan demokratik, hukuki, temel hak ve özgürlükleri önceleyen ne kadar değer ve norm varsa hoyratça aşındırıp, büyük ölçüde yok ederek Türkiye’yi ait olduğu dünyadan koparıp hızla yalnızlaştıran Erdoğan dikta rejiminin durumu da tıpkı fıkradaki Temel’in durumu gibi. Ters yöne girdiği son derece aşikar olduğu halde, doğru yolda olduğuna dair güçlü iddia ve propagandasını sürdürüyor. Erdoğan’ın fıkradaki naif kahramandan farkı da bu zaten! Temel farkında olmayarak ters yönde ilerlediği halde Erdoğan, kendisi ve çevresindekilerin adının karıştığı vahim şaibelerden kurtuluşu bilinçli ve planlı bir şekilde ters yöne girmekte ve o yönde ilerlemekte görüyor.
Polisiye filmlerde de polisin kovaladığı hırsız ya da katillerin yakalarını kurtarmak için araçlarıyla ters yöne girdikleri sahneler hani az değildir. Bunlar film meraklıları için heyecanlı sahneler olsa da gerçek hayatta hırsız ve caniler ters yöne girmekle sadece kendilerinin değil, takip eden polisler ile karşı yönden gelen masum sürücülerin ve yolcuların da hayatını riske ederler. Suçüstü yapılan şaibelerinden dolayı yurtiçinde hukukun kırıntısını, bağımsız yargının esamisini bırakmamaya azmetmiş olan Erdoğan diktası, bana göre son derece bilinçli olarak Türkiye’yi de dünyadan koparmaya çabalıyor. Böylece uluslararası hukukun ve uluslararası hukuki mercilerin alanına da girme tehlikesi bulunan şaibelerinin hesabını vermekten kurtulmayı hesaplıyor. Türkiye’yi uluslararası hukukun etki alanının dışına taşıma gayretinin ise Özbekistanlaşma ya da Kuzey Koreleşmeden başka bir yolu bulunmuyor. Zaten ters yöndeki Türkiye de hızla oraya doğru ilerliyor.
Bu yüzden yazının başlığında “Herkes yanlış, sadece Erdoğan diktası mı doğru?” diye sormamızın ciddi gerekçeleri var. Erdoğan’ın ve ekibinin ilk 2 dönemlerinde Türkiye’yi Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerine taşıyan devrim niteliğindeki pek çok demokratikleşme hamlelerinin ulusal ve uluslararası demokratik çevrelerden sürekli teşvik, destek ve övgü gördüğünü bilmeyenimiz yok. Bu teşvikleri ve övgüleri yapan ulusal ya da uluslararası tüm toplumsal kesimlerin, sivil toplum örgütlerinin, özgür medyanın, fikir önderlerinin, kurum ve kuruluşların bugün tamamının Erdoğan ve çevresindeki çeteye sert eleştiriler yönelten bir pozisyonda olması hiç basit bir tesadüf olabilir mi?
İsterseniz sadece son 10 gün içerisinde Erdoğan diktası ve çetevari eylemleriyle dikkat çeken çevresine yönelik uluslararası saygın çevrelerden ve kuruluşlardan gelen sert eleştirilere şöyle bir göz atalım. Göz atalım ki Erdoğan diktasının ters yönde ilerlediğinin ne kadar açık ve seçik olduğuna dair hiç kimsenin herhangi bir kuşkusu kalmasın.
Avrupa Birliği: 8 Ekim 2014 tarihinde yayınlanan Türkiye’nin 2014 AB İlerleme Raporu’nda Türkiye’de demokrasi ve hukuk devletinden geriye gidiş konusunda güçlü tespitler ve sert uyarılar yer aldı. Raporda bağımsızlığı ciddi darbe yiyen yargı ve HSYK’nın bağımsız kalması gerektiği vurgulanarak, Twitter ve YouTube yasakları ile basını hedef alan sansür girişimleri ve baskılar sert bir dille eleştirildi.
Ayrıca AB mercileri, Türk demokrasisi için önemli bir kırılma noktası olan 14 Aralık medya darbesi ile ilgili de defalarca açıklama yaptı. AB mercilerinin ilk açıklaması özgür medyaya saldırının gerçekleştiği gün geldi. AB Yüksek Temsilcisi ve AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Federica Mogherini ve Genişleme’den sorumlu AB Komisyonu üyesi Johannes Hahn’ın, 14 Aralık 2104 Pazar günü, yaptıkları ortak açıklamada, polis baskını ve tutuklamalarının demokrasinin temel ilkesi olan basın hürriyeti ile bağdaşmadığı vurgulandı. AB’nin ancak çok önemli gördüğü konularda ortak açıklama yaptığını da bir yere not edelim.
Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ): 17 Aralık 2014 günü Türkiye’ye özel bir basın özgürlüğü raporu yayınlayan CPJ’ye göre Türkiye aralarında; Eritre, Etiyopya, Çin ve Bangladeş’in de olduğu dünyanın en kötü 10 ülkesi arasında yer alıyor. Rapora göre, Türkiye dünyada en çok gazetecinin hapiste olduğu ülkeler arasında da 10. Sırada bulunuyor. CPJ, basına olan baskının önceki yıllara göre yüzde 10 civarında daha da arttığını kayıtlara geçirmiş durumda.
İngiliz Gazeteciler Birliği (NUJ): 38 bin üyeli İngiliz Gazeteciler Birliği (NUJ), 24 Aralık 2014 tarihinde yaptığı açıklamada, Türkiye'de medyanın yüzde 70’inin hükümet tarafından kontrol altında tutulduğunu belirtti. NUJ sene başından itibaren Türkiye’de sosyal medya siteleri ve bağımsız medya kuruluşlarına uygulanan sansüre dikkat çekilerek, bu baskılar karşısında İngiltere hükümetine sessiz kalmaması için çağrıda bulunuldu.
Avrupa Parlamentosu: Erdoğan diktası ve AKP iktidarı Avrupa Parlamentosu’ndan tarihinin en ağır diplomatik ikazına 15 Ocak 2015 günü muhatap oldu. Aralarında Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve Samanyolu Medya Grubu Başkanı Hidayet Karaca’nın da olduğu gazetecilere yönelik ‘14 Aralık Özgür Basına Darbe Operasyonu’nun kınandığı karar, 593 vekilden 551’inin oylarıyla onandı. AKP’nin üye olduğu ECR grubu dahi kınamaya destek verdi. Bazı iktidar partisi üyelerinin son dakika lobi faaliyetleri ise büyük hüsranla sonuçlandı.
ABD Temsilciler Meclisi: Türkiye’de basın özgürlüğüne yönelik saldırılar, 435 sandalyeli ABD Temsilciler Meclisi’de yer alan Demokrat ve Cumhuriyetçi partinin 90 üyesinin 2 Şubat 2015 günü Dışişleri Bakanı John Kerry’ye yazdığı bir mektupla sert bir dille eleştirildi. Zaman ve Samanyolu TV’ye yapılan polis baskınlarına değinen ABD’li siyasetçiler, Kerry’ye ‘derin kaygı’larını iletti.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF): 11 Şubat 2015 günü Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ni yayınlayan RSF, değerlendirdiği 180 ülke arasında Türkiye’yi basın ve ifade özgürlüğü alanındaki çok ciddi ihlallerinden dolayı 149. sıraya yerleştirdi. 44,16 puanla Türkiye, Burundi, Myanmar, Zimbabve ve Kamboçya gibi ülkelerin gerisinde kaldı.
Freedom House: Demokrasi ve özgürlükler konusundaki derecelendirmesiyle bilinen Freedom House’un her yıl yayınladığı “Basın Özgürlüğü Raporu”nda 2014 yılında “özgür olmayan ülkeler” kategorisinde yer alan Türkiye, bu yıl kendisine ancak “yarı özgür ülkeler” kategorisinde yer bulabildi. Temel gösterge olarak “cezaevindeki gazeteci sayılarını” alan Freedom House, hapis dışında basına yapılan dayanılmaz baskılara yeterli düzeyde hassas olmamakla eleştiriliyor.  
Center for American Progress (CAP): ABD Başkanı Obama’ya yakınlığıyla ve Türkiye dostu olmakla bilinen Washington merkezli düşünce kuruluşu CAP, 12 Mart 2015 günü yayınladığı “Türk Amerikan ilişkileri: Bir Adım İleri, Üç Adım Geri (The U.S.-Turkey Partnership: One Step Forward, Three Steps Back)” başlıklı raporunda, adeta AKP’den yaka silkerek, “ABD, AKP’nin hükümet yanlısı seslerinin ülkenin ‘değerli yalnızlığı’ olarak adlandırdıkları şeyin keyfini çıkarmasına izin vermeli,” denildi.
Avrupa’nın Fikir Önderleri: 13 Mart 2015 günü aralarında eski cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanların olduğu Avrupa fikir dünyasının önde gelen 8 entelektüeli, Project Syndicate için kaleme aldıkları ortak bir makaleyle Erdoğanlı son yılların Türkiye’sini hak ve özgürlükler açısından yerden yere vurdu. Finlandiya’nın Nobel Barış Ödüllü eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari ve eski Fransa Başbakanı Michel Rocard ile İtalya, İspanya ve Hollanda’nın eski Dışişleri bakanları Emma Bonino, Marcellno Oreja Aguirre ve Hans van den Broek’un yanı sıra Avusturya Dışişleri Bakanlığı eski Genel Sekreteri Albert Rohan, Münih Güvenlik Zirvesi Başkanı Wolfgang Ischinger ve Roma’daki Uluslararası İşler Enstitüsü Başkan Yardımcısı Nathalie Tocci’nin imzalarının yer aldığı “An EU-Turkey Reset (Bir AB-Türkiye Sıfırlaması)” başlıklı makalede “İfade hürriyeti, kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü Erdoğan yönetiminde artan bir şekilde erozyona uğratıldı” tespiti yapıldı. 
Bipartisan Policy Center (BPC): ABD’nin saygın düşünce kuruluşlarından BPC’nin yine 13 Mart 2015 günü yayınladığı raporda, Erdoğan rejiminin yargıya, hukuka ve ifade özgürlüğüne saldırılarının, politika ve ekonomiyi kalbinden vurduğu belirtildi. BPC raporunda, ‘artan otoriterlik, ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar ve yolsuzluk’ Türkiye’nin kronik problemleri olarak sıralandı. Hükümetin (Bank Asya gibi) halka açık şirketlere müdahalesi ve yabancı yatırımcıları gerekçesiz bir şekilde denetlemesinin, yatırımların azalmakta olan inancını daha da olumsuz etkileyen demokrasi dışı eğilimi gösterdiği kaydedildi.
New York Times (NYT): Demokrasi ve insan hakları ihlalleri konusunda duyarlı pek çok Batılı medya kuruluşu gibi NYT’da da sıklıkla Türkiye’deki diktatoryal gidişata dair analizler yer alıyor. En son 13 Mart 2015 günü Obama Yönetimi’ne yakınlığıyla bilinen NYT’da yayınlanan başmakalede Erdoğan liderliğinde Türkiye’nin giderek artan bir şekilde otoriterleştiği ve NATO ile bağlarının kopmaya başladığı kaydedilerek sert eleştiriler yöneltildi.
ABD Senatosu: Ve nihayet, Türkiye’deki basın özgürlüğü ihlalleri ABD’de Cumhuriyetçi ve Demokrat Partili senatörleri farklılıklarını bir kenara bırakarak 18 Mart 2015 günü Dışişleri Bakanı John Kerry’ye hitaben ortak bir mektup yazmaya itti. 100 senatörden 74’ünün imza verdiği tarihî mektup, 14 Aralık’ta gerçekleşen özgür basına yönelik darbe operasyonunu da sert ifadelerle eleştirdi.
Örnekleri çok daha uzatmak mümkün ama sanırım bu kadarı kafi. Diyeceğim o ki iyice çok geç olmadan, birileri ne yapıp edip, ters yönde hız yapıp pervasızca yol alarak herkesin can güvenliğini tehlikeye atan Temel’e ulaşmalı. Şöyle sıkı bir sarsmalı ve yapmakta olduğu şeyin ne kadar tehlikeli ve ahmakça olduğunu anlamasını sağlamalı. İş işten geçmeden önce bunu yapabilecek birileri var mı acaba?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder