16 Haziran 2015 Salı

Koalisyon ortağı: Erdoğan ve AKP


7 Haziran seçimlerinde siyaseti yeniden regüle eden ve ülkeye demokratik sapmaları törpüleme şansı veren sonuçlar bir koalisyonu veya bir azınlık hükümetini kaçınılmaz kılıyor. Siyasi aktörler sandıktan çıkan sonuçlardan bir koalisyon hükümeti çıkarabilmek için harıl harıl çalışıyor. Siyasete dair sözü olanlar da tercihlerini dile getiriyor. TÜSİAD, MÜSİAD gibi iş örgütleri sahaya inerken, barolar ve sivil toplum örgütleri yeni döneme dair yapıcı katkılarını muhataplarına sunuyor. Sandıktan çıkan sonuçlar büyük ölçüde mutlulukla karşılanıyor.
Tabii ki sandıktan çıkan mesaj dolu sonuçlardan mutlu olmayanlar da var. Bunların başında meydanlara inerek partizanca mitingler yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan geliyor. Partizan Erdoğan’ın “icracı başkanlık” adı altında tek adam despotizmi kurma hayallerini çökerten seçim sonuçlarından memnun olmaması normal. Zaten normal olmayan Erdoğan’ın partizanlığıydı ve parlamento seçimlerini kendisi için bir kaldıraca dönüştürme çabasıydı. Umut bağladığı kaldıraç elinde kalan Erdoğan şimdilerde bir erken seçim için çırpınıyor. Ancak ciddi bir sorunu var. Vesayeti altındaki AKP lideri dışında kalan ve Meclis’in yüzde 60’ını oluşturan siyasi partiler Erdoğan’ın ihtiraslı oyun planını görüyor. Hepsi de Erdoğan’ın anayasal sınırlarına çekilmesi konusunda gözle görülür bir kararlılık sergiliyor.
Anayasa’ya göre sembolik rolü olan Erdoğan’ın, seçim sonrası aleyhine oluşan siyasi şartlara rağmen kendisini hala bir siyasal aktör gibi sunma çabası nafile. Siyasetten rol çalma çabası ise fazlasıyla zavallı ve oldukça sakil görünüyor. Alakasız bir seçimi hırsları yüzünden kendisini oylatmaya dönüştüren Erdoğan, çok büyük bir yenilgi aldığını görmeli. Çok büyük oynadı ve kabul etmeli ki çok büyük kaybetti. Bu saatten sonra Erdoğan’ın hala siyasete yön verme çabası içerisinde olması gerçeklerden iyice koptuğundan başka bir şeyi göstermez.
Somut gerçek şu ki, seçim sonuçları bir koalisyonu kaçınılmaz kıldı ve Erdoğan kendisiyle koalisyon kurulacak aktörler arasında yer almıyor. Erdoğan, kasten fauller yapan hırçın bir futbolcu gibi saha dışına atıldığının artık farkına varmalı. Şayet feci yenilgisini ve içinde bulunduğu hazin durumu kabullenmeyerek anayasal yetkilerini aşacak hamlelere devam ederse bunun bedelini önce siyaseten, sonra mutlaka hukuken ödeyeceğini bilmeli.
Halkın büyük sorumluluk yüklediği CHP, MHP ve HDP’nin koalisyon hükümeti kurma çabalarında Erdoğan’ı tamamen oyun dışı bırakma çabası doğru bir strateji. Ama yeterli değil. Erdoğan’ın ülkeye giydirdiği deli gömleğinde araç olarak kullandığı AKP’nin de mutlaka izole edilmesi gerekir. Erdoğan’ı tek bir kişi olarak görmek yanıltıcı olur. Çünkü Erdoğan AKP’dir. AKP ise Erdoğan. Sevapları için de bu böyledir, günahları için de.

Bugün Türkiye’de demokrasi ölümcül seviyede kan kaybetmişse bu sadece Erdoğan’ın günahlarının eseri olan bir durum değildir. Bu devasa enkaz despotik hayaller peşinde koşan Erdoğan’a sorgusuz sualsiz maşalık eden AKP’nin de eseridir. Bugün Türkiye’de hukuk adına geriye çok az şey kalmış, yargı adi bir tetikçiye dönüşmüşse şayet bunun da sebebi Erdoğan,  mimarı AKP’dir.
17/25 Aralık 2013’te ortalığa saçılan tarihin en büyük yolsuzluk ve rüşvet skandalının aktörlerinin tamamı, daha ziyade Erdoğan’ın yakın çevresi olmakla birlikte, AKP’li yetkililerdir. Bu tarihi skandalın üstünü örten ise yine AKP’dir. 17/25 Aralık yolsuzluklarının ortaya çıkmasından sonra yargıyı, bürokrasiyi ve polisi parti uzantısına dönüştürmeye ihtiyaç duyan Erdoğan’dır, ama bunu gerçekleştiren AKP’dir. Medyayı ele geçirmek, ele geçiremediğini türlü yollarla sindirmek, her şeye rağmen sinmeyene el koymaya kalkmak Erdoğan’ın arzusudur, ama bu arzuyu alet olan AKP’dir. Erdoğan’ın bağımsız konvansiyonel medyadan ne kadar nefret ettiği bir sır değildir. Ama bu nefretin gereğini yapan AKP’dir. Twitter başta olmak üzere Internet ve sosyal medyayı despotik hayallerine tehdit gören Erdoğan’dır, bu mecraların nefesini kesen ise AKP’dir.
Tek adam rejimi kurma hayalini gerçekleştirme yolunda ülkenin kaderini tek parti rejimine devretme arzusunda olan Erdoğan’dır. Bu müstakbel tek parti ise AKP’den başkası değildir. Uluslararası finans sisteminin kara para veya gri para olarak kabul ettiği kirli paraların Türkiye’deki dolaşımını organize eden Erdoğan zihniyetidir. Ama bunu mümkün kılan AKP’nin önceki Meclis’teki çoğunluğudur. Kamu bankalarını bu türden netameli paraların merkezine dönüştürmek; bu paralarla ulusal ve bölgesel politikaları gayr-i meşru yollardan finanse etmek belki Erdoğan’ın ihtiyacıdır, ama buna imkan veren yine AKP’dir.  
Hiçbir makul gerekçesi olmadığı halde dershaneleri kapatmak isteyen Erdoğan’dır. Kapatan AKP’dir. Türkiye’nin en güçlü, en yerli ve en sağlıklı faizsiz bankası olan Bank Asya’ya göz diken Erdoğan’dır. Erdoğan’ın kinine alet olan AKP’dir. Hoşuna gitmeyen vatandaşları düşman gören Erdoğan’dır. Bu vatandaşları “makul şüpheli” haline getiren yasaları çıkaran AKP’dir. Tüm ülkeyi bir olağanüstü hal rejimi altında yönetmek isteyen Erdoğan’dır. Bunu mümkün kılan AKP’dir.
Suriye’ye giden silah dolu binlerce tır örneğinde görüldüğü gibi bölgesel liderlik hevesine kapıldığı için ulusal ve uluslararası hukuku hiçe sayan Erdoğan’dır. Ama işlenmeye devam eden bu suçların her aşamasında suç ortağı AKP’dir. Suriye’de, Irak’ta, Mısır’da, Libya’da ve dahi Türkiye içinde ulusal ve uluslararası hukuka aykırı işlerde kullanılanları dokunulmaz kılma kararı Erdoğan’ındır. Bu kararın gereğini yaparak MİT’e olağanüstü yetkiler veren ve MİT elemanlarına yasal dokunulmazlık sağlayarak ülkeyi muhaberat devletine çeviren AKP’dir.
Sayıştay’ı devre dışı bırakan, kamu kaynaklarını şahsi mallarıymış gibi kullanan, ülkenin kaynaklarını komisyon dedikoduları arasında yandaş işadamlarına peşkeş çeken Erdoğan ve çevresidir, ama buna zemini hazırlayan AKP’dir. Kamu kaynaklarını kullanarak vakıflar kurup, kamu mülklerini herkesin gözü önünde bu vakıflara aktaran Erdoğan zihniyetidir, ama buna imkan veren AKP’dir. Kamu ihaleleriyle semirtilen küstah ve nobran yandaş işadamları Erdoğan’ın adamlarıdır, ama aynı zamanda AKP’lidirler de. Lüks makam araçları, ultra lüks uçaklar, irili ufaklı saraylar, sınırsız lüks ve şatafat belki Erdoğan ve ailesiyle özdeşleşti ama israf, lüks ve şatafat AKP’nin genel ahlakı haline de geldi.
Ülkenin yüzde 60’ını temsil eden CHP, MHP ve HDP’nin Erdoğan’ı siyasetin dışına atma ve anayasal sınırları içine hapsetme çabası takdire şayan. Ama aynısını Edoğan’ın bütün günahlarına ortak olmuş AKP’ye de yapmaları gerekir. Çünkü, AKP’yi bir koalisyon ortağı olarak kabul edecek herhangi bir parti çok az bir kısmını yukarıda özetlediğim AKP’nin tüm günahlarına ortak olur. Bununla kalmaz, ağır yenilgi almış ve feci kaybetmiş Erdoğan’a bir hayat öpücüğü olur bu. Üstelik AKP’li bir koalisyonun ortağı olacak partiye bunun bedeli ağır olur.
Oysa daha önce de bu köşede yazdığım gibi seçim sonuçlarının ortaya koyduğu hedef aşikar: Erdoğan’sız bir Türkiye ve AKP’siz bir hükümet… Yine yazdığım gibi bu formül mevcut şartlarda gereklidir, siyaseten idealdir ve son derece mümkündür. Yeter ki halkın iradesi, siyaset ve demokrasi liderlerin ve siyasi partilerin egolarına yenik düşmesin.           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder