13 Mayıs 2014 günü,
yani tam 10 gün önce, Soma’daki bir kömür madeninde resmi rakamlara göre 301
madenci hayatını kaybetti. Türkiye tam 10 gündür bu acıya ağlıyor. Türkiye tam
10 gündür yas tutuyor… Çocuklarının son derece mütevazi rızkını en zor yoldan kazanmak
zorunda kalan madencilerin yürek parçalayıcı hikayeleri tam 10 gündür Türk
medyasının ve yabancı medyanın manşetlerinde, ekranlarında yer alıyor. Tam 10
gündür insanların yaşam hakkını, insan olmaktan gelen değerlerini hiçe sayarak bu
acıya sebep olanlar konuşuluyor. Tam 10 gündür daha fazla üretim ve daha fazla
para kazanma hırsının sonuçları ve hükümetin gerekli tedbirleri almaktaki
başarısızlıkları eleştiriliyor.
Tam 10 gündür, fazla
dile getirilemese de, bu katliama yol açanın aslında madenleri doğrudan
Başbakan’a bağlayan çarpık sistemin ve bizzat hükümetin kendisi olduğu da biliniyor.
Kömürün ton maliyetini 140 dolardan 28 dolara düşüren rödevans adı verilen
taşeronluk sistemi neticede Erdoğan hükümetinin bir buluşu. Bu sistem sayesinde
kömürün maliyeti 5 kat düşerken, kömür üretimi de 5 kat artmış. Elbette ki herkes
memnun kalmış bu sonuçtan. Maliyetin nasıl 5’te 1’e düşürüldüğü, üretimin nasıl
olup da 5’te 1 düşen maliyete rağmen 5 kat artabildiği kimsenin umurunda
olmamış. Raporlarda kömürün ton hesabı artmış, kar hesabı artmış, bilançolar
adeta çiçek açmış…
Kömür nefes alıp, kömür
nefes veren madenciler kaza kaza yerin derinliklerine doğru indikçe, sömürdüğü
emek sayesinde ucuza çıkardığı kömürün karıyla İstanbul’da inşa ettiği milyon
dolarlık daireleri gökdelen olup kıvrıla kıvrıla gökyüzüne doğru yükselen Soma
Holding müthiş memnun olmuş. Enerji Bakanı ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız da elbet bu saadetten nasibini almış. Daha birkaç ay önce “mükemmel
tesisler” olarak tanımladığı maden sayesinde mükemmel bir başarı yakaladığı
duygusuna kapılmış. Kabinedeki tek değer ölçüsü haline gelen Başbakan Erdoğan’ın
gözündeki yerini güçlendirmiş. Muhtemeldir ki her şeye oy hesabı ve daha güçlü iktidar
sermayesi olarak bakan Başbakan Erdoğan’ı da, oylarına tahvil edilmek üzere
fakir kesimlere bedava dağıtılacak binlerce ton kömürü ucuza kapatmanın coşkun hazzı
kaplamıştır.
Elbette ki, bu mutlu-mesut
tablonun nasıl oluştuğu hiç kimsenin umurunda olmamış. Olsa da sadece kağıt
üzerinde yapılan ve sadece kağıt üzerinde kalan “mükemmel düzenlemeler” şeklinde
olmuş. Bu düzenlemeler madenci dışında ilgili herkesi mesut ve bahtiyar eden
birer ölüm kuyularına dönüşen kömür madenlerinin kapısından ise hiç girememiş. Belli
ki, şirketin iş güvenlik yetkilileri işçi güvenliğinden ziyade patronun
memnuniyetini öncelemiş. İnsan öğüterek modern köleliği müesseseleştiren rödevans
sisteminin çarklarının daha da randımanlı çalışmasını sağlayan yağ ise denetmen
bürokratların marifetiyle devşirilmiş. İddialar doğruysa madene inme zahmetinde
bulunmayan resmi denetmenler denetim raporlarını hatırlı iş/ev sahiplerinin iştah
kabartan yemek sofralarında düzenlemiş, imzalamış.
Oysa kapkara madenlerde olup bitenler hiç de zengin
sofralarında hazırlanan pespembe denetim raporları gibi de, siyaset
tüccarlarını zevkten dört köşe eden bol sıfırlı bilançolar gibi de değilmiş. Geçenlerde
bir televizyonda izledim. Hazin bir hikaye: Bir anne, madenden aç gelen madenci
genç oğluna yemek hazırlamış. “Hadi oğlum yemeğe gel” diye seslenmiş. Genç madenci
bir başka şeyle meşgul olmalı ki sofraya gelmeye biraz gecikmiş. Annesi defaatle
bol “hadi”li yemek çağrısını yineleyince genç madenci dayanamamış, patrona
karşı seslendiremeyip içine attığı isyanını annesine patlamış: “Anne yeter! Yeter!..
Zaten madende gün boyu tek duyduğumuz kelime hadi, hadi, hadi, hadi… Bir de
evde tekrarlama bunu. Dayanamıyorum!” demiş.
Hiçbir güvenlik önlemi
alınmadan; doğru dürüst eğitimden geçirilmeden; en tehlikeli iş kollarından
biri olan yeraltı madenciliğinin gerektirdiği donanımlar, ekipmanlar doğru
dürüst sağlanmadan; madencilerin su, yemek, dinlenme ve hatta tuvalet gibi
asgari insani ihtiyaçlarının bile hiçbiri karşılanmadan; her çalışanda olması
gereken medeni sosyal hakların hiçbiri verilmeden, yani tarihte kaldığını
zannettiğimiz o bildiğiniz köleler gibi çalıştırılmış madenciler. Şirket
patronu ve hükümetin doymak bilmez daha fazla kömür, daha fazla para, daha
fazla kar, daha fazla siyasal rant arzusu, madencilerin kulaklarına hep “Hadi, hadi,
hadi…” kelimelerine dönüşerek ulaşmış. Kendilerine sürekli “Hadi daha hızlı
çalışın!”, “Hadi daha fazla çalışın!”, “Hadi daha fazla kömür üretin!”, “Hadi
daha fazla para kazandırın bana!”, yani aslında “Hadi daha fazla ölün!” denilmiş…
“Hadi, hadi, hadi!..”
Madenciler de ölmeyecek
kadara belki yetecek aylık 1300-1500 lira paraya karşılık daha hızlı ve daha
fazla çalışmışlar. Daha fazla yorulmuş, daha fazla ter dökmüş ve daha fazla
kömür üretmişler. Patronlarına daha fazla para, hükümete daha fazla siyasal
rant kazandırmışlar. Ve nihayet beklenen olmuş ve daha fazla ölmüşler. İşte
bunun içindir ki Başbakan Erdoğan hiçbir insani duygu belirtisi göstermeksizin beklenen
bu ölümler hakkında şunları söyleyebiliyor: “Bunlar olağan şeyler. Literatürde
iş kazası denilen bir olay var. Bu sadece madenlerde olmuyor. Başka işlerde de oluyor.
İş kazası. Burada da oluyor. Bunun yapısında fıtratında bunlar var. Hiç kaza
olmayacak diye bir şey madenlerde yok.”
Başbakan Erdoğan
bunları söyleyebildiği için de her 1 milyon ton kömür üretimi için hayatını
kaybeden bir Amerikalı madenciye karşılık tam 361 Türk madencinin hayatı gözden
çıkarılabiliyor bu ülkede. Madenciler birer birer, onar onar, yüzer yüzer
ölüyor kömür dehlizlerinde... Ve hayat devam ediyor “olağan” şekilde. Çünkü Başbakan
öyle buyurdu: “Bunlar olağan şeyler.”
“Bunlar olağan şeyler”
olduğu için Soma katliamının üzerinden tam 10 gün geçmesine rağmen siyasal
sorumluluğu üzerine alıp istifa eden ne bir yetkili, ne de bir sorumlu bakan göremedik.
Aradan geçen onca zamandan sonra dün bir gazeteye nihayet “Bir siyasi sorumlu
aranıyorsa ben o sorumluluğu üstleniyorum” diyen Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın istifa ettiğine dair ise herhangi bir haberi henüz
duymadık. Siyasi sorumluluğu almak böyle mi olur? Üzerine aldığını iddia
ettiğin sorumluluk oturduğun her dakika o koltuğu size haram kılmaz mı
sanıyorsunuz? O rahat koltuklar, işgal ettiğiniz her dakika sizin için çivili
fıçılara dönüşmez mi?
Soma katliamının
sorumlusu olan 12 yıllık iktidar, bu sorumluluğunun gereği olarak en azından
ilgili bakanların istifasını istemek yerine, inadına yapıyormuş gibi bu bakanların
ağzından hala vaatlerde bulunuyor. Yok efendim “gerekli önlemler alınacakmış”, “mevzuat
yeniden değiştirilecekmiş”, “denetimler ciddiye alınacakmış…” “-ecekmiş,
-acakmış…” böyle gidiyor. Yıllardır yapılması gerekenleri bugün millete vaat
eden yılların sayın bakanları, bakın şayet samimiyetinize birazcık olsun
inanılsın, bu söylediklerinize birazcık saygı duyulsun istiyorsanız önce istifa
edin. Engin tecrübelerinizi ve yüzlerce madencinin ölümüyle sonuçlanan ölümcül
hatalarınızdan çıkardığınız dersleri ondan sonra paylaşın ki bir anlamı, bir
değeri olsun. Şundan emin olun ki, diğer türlü söyledikleriniz boş konuşmaktan öte
bir anlam ifade etmiyor.
Buradan medyanın hala
gazetecilik yapmakta direnen kısmına da sesleniyorum: Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız ve Çalışma Bakanı Faruk Çelik, zaten yapacaklarını bugüne
kadar yapmışlar ve eserleri ortada. Son eserleri 301 madencinin ölümü olan bu
iki bakanın ve ilgili bürokratların istifa etmek yerine hala -ecekli, -acaklı
konuşmalarından daha büyük aymazlık, daha büyük yüzsüzlük ve bu millete daha
büyük zulüm olamaz.
Gelin Soma katliamından
birincil derecede sorumlu olan bu iki bakanı istifa edinceye kadar yok hükmünde
sayalım. Sözlerine, açıklamalarına hiçbir değer atfetmeyelim. Ne zaman ki onurlu
siyasetçiler gibi bu büyük acının sorumluluğunu üstlenip istifa ederlerse o zaman
sözlerini ciddiye alalım.
Buradan duyuruyorum biz
Today’s Zaman olarak istifa etme onurunu gösteremeyen bakanlardan Yıldız ve Çelik’in
sözlerini, haber bütünlüğü açısından mecbur kalsak bile ancak asgari düzeyde
yayınlayacağız ve sözlerini “iddia ediyorlar” şeklinde vereceğiz. Medyanın
gazetecilik yapmakta hala direnen kısmı keşke toplu tavır alsa da Soma katliamından
siyaseten sorumlu bu iki bakanın tek kelimelerine yer vermemeyi başarabilsek.